11 Aralık 2016 Pazar

KAYSERİ’NİN ŞAHDAMARLARI ABİDE ŞAHSİYETLER, Abdullah Çağrı ELGÜN

ÜLKEM DEDİ, ÜLKÜM DEDİ, TÜRKLÜK HIRKASIN BÜRÜNDÜ
MAHMUTHAN OĞLU, NEVZAT  TÜRKTEN DİYE GÖRÜNDÜ
HAK BİLDİĞİ YOLDA  ŞAŞMADI, ROTASI BİR ÖMÜR BOYU,
CAMİİ KEBİRDİ, EN  SON DURAK, ARKASINDAN YÜRÜNDÜ,

 KAYSERİ’NİN ŞAHDAMARLARI ABİDE ŞAHSİYETLER:
                                                                 Abdullah Çağrı ELGÜN
“Bir siz dahi sizde görün benim sizde gördüğümü. Yunus EMRE”  diyebilen:
Bunlar: Mehmet KIZIKLI, Hasan Sami BOLAK, Dt.Halit ERKİLETLİOĞLU, Hüseyin CÖMERT, Mehmet ÇAYIRDAĞ, Mustafa ÖZTÜRK, Nevzat TÜRKTEN, Mehmet OKANDAN Alim GERÇEL’dir.
Bazı zamanlar sıkılırsınız, bunalırsınız, daralırsınız… Gideceğiniz, akıl danışacağınız, yardım alacağınız anneniz, babanız, ağabeyiniz, ablanız, en yakın arkadaşınız olur; fakat onlar sizin derdinize derman olamayınca, şehrin Mihenk Taşları, Seyreden Kutupları, Adak Taşları, Dua Tepeleri, yüz sürülen Türbeleri olur. İşte bu bahsettiklerim onlardandır.

Onlar şehrin dikili taşları, içinde huşu ile ibadet edilen kutsi camileri, yüz sürülen en ulvî secdegâhlarıdırlar. Bunlar: Mehmet KIZIKLI, Hasan Sami BOLAK, Dt.Halit ERKİLETLİOĞLU, Hüseyin CÖMERT, Mehmet ÇAYIRDAĞ, Mustafa ÖZTÜRK, Nevzat TÜRKTEN, Mehmet OKANDAN Alim GERÇEL’dir.


Şehri şehir yapan, şehri kuran, kültürü oturtturan, geçmişle bağ kuran, onu gençliğe aktaran, onun gençlik ve aydınlar tarafından özümsenmesine ve benimsenmesine vesile olan en yüce makamlardır. Ondan âlâ makam mevki, rütbe, şan ve şöhret yoktur. Bu rütbelerin en büyüğü, nişanların en şanlısı, makamların en yükseğidir.

Her kimse, istese de bu makama, bu rütbeye, bu nişana erişemez… Bu rütbeler kişilere verilmez. Bunlar bu rütbeleri, tekâmül ede ede, çalışa çalışa, kendini bu pota içinde erite erite erişirler…
Bunlar, Allah’ın her kuluna aynı gözle baka baka, yalnız kendilerini sevenleri değil; kendilerine düşman olanları da bağrına basarak, kendine gelenleri, Allah’ın yarattığı kul olarak sevip kucaklayanlardır.

Bunlar, kendine gelen her kişiyi güler yüzle karşılayıp, sıcak bir içecek, yemek, çay, çikolata, şeker ikram ederek,     “yaratılmışı severim, yaratandan ötürü”       düsturuyla hareket edenlerdir. Bunlar, kendine sığınan her kula yardıma koşan, karşılık beklemeden veren, verdiklerinin ardını düşmeyen yüce görevliler, asil kahramanlardır.
Mustafa ÖZTÜRK

Bunlar, almadan vermeyi ve fedakarlığı hayatının bir parçası olarak kabul etmiş, hep kendinden bir şeyler vere vere;  ve   “veren el, alan elden üstündür”      inancını, kendisine prensip edinerek bu verme kazanının ateşinde pişe pişe olgunlaşmış, alperenlerdir.

Onlar, ülkelerin, şehirlerin ana yoları, bulvarları, caddeleri, meydanları, Camileri, Mescitleri yüz sürülen, medet umulan, yardım alınan, himmet umulan Evliyaları, Enbiyaları, Yedileri, Kırklarıdırlar.

Onlar, ülkelerin heyecanlarını millî hasletlerini geleceğe taşıyan diri ve canlı tutan, saadet gibi şan ve şerefi de dışarıdan beklemeyen; etrafında alkış tufanları olmadığında üzülmeyen yalnız içlerindeki sese inanarak yaptıklarının doğruluğuna “Aferin!.” diyen; hakiki nişanın göğsün dışına değil; içine takıldığını bilen; isimsiz kahramanlar, kutsî kişiler, ülkelerin sanat güneşleridirler. Bunlar Şehrimizin ülkemizin ve insanlığın medarı iftiharları, her köşeye heykelleri dikilecek abide şahsiyetleridirler.
Bunları bu makamdan kimseler indiremez; çünkü başbakan, cumhurbaşkanı bakan, milletvekili, müsteşar değillerdir… İçinde bulundukları ulaşılmaz makamlar, bunların başkalarının gidip görmeye alıştıkları kalıcı  ziyaretgahlarıdır. Onlara bu hakkını çalışmalarının bir karşılığı olarak Tanrı verir ve ancak Tanrı alır…

Hüseyin CÖMERT
Bunlar: Mehmet KIZIKLI, Hasan Sami BOLAK, Dt.Halit ERKİLETLİOĞLU, Hüseyin CÖMERT, Mehmet ÇAYIRDAĞ, Mustafa ÖZTÜRK, Nevzat TÜRKTEN, Mehmet OKANDAN Alim GERÇEL’dir.
 
 “Çalış öz halkının işine yara;
Giyinsin amalinden dünya zerhara,
Hizmet etmek sayılır erkeklikten nişane,
Halkına hizmet etmek şereftir her insana
Nizami Genceli”

Halkına hizmet şereflerin en büyüğüdür. Halka hizmet Allah’a Hakk’ka hizmettir. Hayatlarının son demlerini de yatarak değil çalışarak, öğrenerek, araştırarak ve halkının her kesimini eğiterek geçiren, bu uğurda emek sarf eden, alın teri döken, bu abide şahsiyetlere gereken değeri verebildik mi? 
Onları yaşarken huzurlu ve mutlu kılabildik mi?.. 

“Bir yiğit, kırk yılda meydana gelir.” derler. Böyle şahsiyetlere bizler yaşarlarken değer vermez isek, bu değerde yeni şahsiyetler yetiştirebilir miyiz?..
Bu abide şahsiyetlerin Kayseri gibi bir şehirde olması, büyük bir şanstır. Bunlar Kayserinin medarı iftiharıdırlar. Her birinin ayrı bir hüneri, ayrı bir cevheri ve ayrı ayrı marifeti vardır ki bir memlekette böyle şahsiyetleri görmemezlikten gelirsen, o memleket iflah olmaz…Toprakta bitki yeşermez, denizde ürün olmaz, o memlekette kış kış olmaz; bahar bahar olmaz…

Mehmet KIZIKLI
Bunlar aynı teknenin başka başka mayalarla  yoğururmuş, hamurlanmış, pişirilmiş; fakat farklı farklı tatları ve lezzetleridir.   Her biri kendi sahasında yapmaları gerekeni fazlasıyla yapmışlardır. Bu şahsiyetler imrenilesi çabayı, ÜLKÜYE, ÜLKEYE, MİLLETE, VATANA, İNSANLIĞA ADANMIŞ KOCA BİR ÖMRÜ, ulvî bir gaye ile ŞEREFLE ve ŞANLA ALINLARININ AK YÜZÜ ile TAŞIYA TAŞIYA TAMAMLAMAK üzereler…
Kayseri Üniversitelerinde en yüksek rütbeli profesörünü yetiştiren onlardır. İş adamlarına ufuk veren onlardır. İşsize, iş imkanı sağlayan onlardır. Üniversitelerin kurulmasında emekleri, katkıları ve payları onlardır. Onlar imrenilesi, heves edilesi, gıptayla ve sevgiyle bakılarak tavsiye edilecek idollerdir Bunlar: Mehmet KIZIKLI, Hasan Sami BOLAK, Dt.Halit ERKİLETLİOĞLU, Hüseyin CÖMERT, Mehmet ÇAYIRDAĞ, Mustafa ÖZTÜRK, Nevzat TÜRKTEN, Mehmet OKANDAN Alim GERÇEL’dir.
Alim GERÇEL, Mehmet OKANDAN
Ben 13-14 yaşında tanıştım bu dediğim Kayseri’yi harman eden yiğitlerle. Onlarla hayallerim şekillendi, kültürüm enginleşti, ummanlaştı, zenginleşti. Nezaketim onlarla arttı, zevkim onlarla inceldi, güzelleşti, onlar zihnimi bilediler, zekamı keskinleştirdiler, ülkümü belirginleştirdiler. Ben onları babam kadar sevdim. Babam kadar, ağabeyim kadar saygı duydum. Onlar bana bakıp yokladılar, ham idim tokladılar, Onlara baktım, ruhum güzelleşti, bakışlarım renklendi, hafızam şekillendi.
Onlara baktım, ruhum güzelleşti, onları gördüm bakışlarım renklendi, onlarla beraber oldum hafızam şekillendi, sohbet ettim gönlüm, gözüm açılıp teskin oldu, sakinleşti huzur buldum…
Ben, güzel bakmayı, güzel görmeyi, güzeli sevmeyi,  umut dolu olmayı, ülkemi ve ülkümü sevmeyi onlardan öğrendim. Onların öğrettikleri ile şekillendi kafam ve vücudum. Umutlarım onların bilgisinde yeşerdi ve büyüdü. Ben ülkemin gençlerinin yetişmesinde katkısı olan bu Abide şahsiyetlerin hepsine hayranım…

Hasan Sami BOLAK
Güzel bakmayı, güzel görmeyi, güzeli tercih etmeyi umut dolu olmayı, ülkemi ve ülkümü sevmeyi bana onlar öğretti. Onların örnek davranış ve güzel hasletleriyle şekillendi bedenim onların bilgisiyle enginleşti düşüncelerim. Yarınlara umutla bakmayı biz onlardan öğrendik. Dosta dost gibi bakmayı, düşmanı bağrına basacak kadar alçak gönüllü olmayı, biz onlardan öğrendik. Biz ülkemizin gençliğinin yetişmesinde emeği, göz nuru ve alın teri olan bu Abide şahsiyetlerin hepsine hayranız.

Gecesini, gündüzünü sadece memlekete, memleket evlatlarına, memleket insanlarına hizmette arayan, onları karşılık beklemeden seven, insan sevgisiyle dolu bu yürekleri sevdik.
Herkes, yavuklusunun dizinde, koynunda yatarken, irşat için seminer seminer dolaşan, kütüphane kütüphane adımlayıp, araştıran el değmemiş tozlu raflardan en eski bilgileri tarayarak ortaya çıkaran, ilme, medeniyete ve geçmişten geleceğe ışık tutan bu, adsız kahramanları sevdim. Bunlar: Mehmet KIZIKLI, Hasan Sami BOLAK, Dt.Halit ERKİLETLİOĞLU, Hüseyin CÖMERT, Mehmet ÇAYIRDAĞ, Mustafa ÖZTÜRK, Nevzat TÜRKTEN, Mehmet OKANDAN Alim GERÇEL’dir.
Mehmet OKANDAN
Bence bu şehir bu Abide şahsiyetlerin heykelini toplu olarak bir yerlere dikmeli ve bu heykellerin yanına konulacak platin veya altın kaplamalı bir levhada kısa hayatları ve ülkesinin insanları için adanmış bir ömrün, geçirilişini şeref harfleriyle donatılmalı… Bunlar henüz hayattayken sırtları sıvazlanmalı, yüzlerini güldürmeli…
Talas’ın yüksekçe bir yerinde veya Erciyes’te adlarına tapulanmış birer villa, çalışma ve dinlenme evleri tahsis edilmeli. Altlarına son model araba ve emirlerine birer şoför tahsis edilmeli; ve bu ev son model bilgisayar ve elektronik cihazlar ile donatılmalıdır. 
Üniversitelerimiz ve halkın da katılımının sağlandığı yapılacak büyük bir törenle bunlara, profesörlük, hatta ordünaryüz profesörlük ünvanı vermeli. Ülkemizin TBMM Salonu ve şehrimizin Belediye Meclis salonunda, her daim bir çalışma, danışma odaları bulunmalı ki Başkanlar, vekiller gelip bilgilensinler… Fikir alışverişleri yapılsın… Halkın hislerine tercüman olmak babından kısa sohbetlerde bulunabilsinler.
Mehmet ÇAYIRDAĞ
TBMM ve Belediye Meclislerinde daimi odalarının bulunması çarçabuk alınabilecek bir kararla olabilecek bir iştir. Bundan, sadece vekiller değil, millet de istifade edecektir. 
Bunlar: Mehmet KIZIKLI, Hasan Sami BOLAK, Dt.Halit ERKİLETLİOĞLU, Hüseyin CÖMERT, Mehmet ÇAYIRDAĞ, Mustafa ÖZTÜRK, Nevzat TÜRKTEN, Mehmet OKANDAN Alim GERÇEL’dir.

İlgililere duyurulur. 


“Yaşayana verilen bir tek gül, ölüye verilen tantanalı çelenklerden çok daha kıymetlidir.”

29 Kasım 2016 Salı

ŞAKİR SUSUZ'U, EBEDîYETE UÇURDUK, Abdullah Çağrı ELGÜN

ŞAKİR SUSUZ'U, EBEDîYETE UÇURDUK
Abdullah Çağrı ELGÜN

Yozgat/Akdağmadeni/Oluközünün serin dağlarında doğan SUSUZ’u İLESAM’da bir şiir dinletisinde tanıdım. Yakışıklı, iyi giyinen giydiğini kendisine yakıştıran yiğit bir Türkmen şairiydi. Bana şiir kitabını takdim ederken, bir dörtlük okumayı da ihmal etmedi.
Dostluğumuzun ilk adımları böyle başladı. Sonraki günlerde gittiğimiz Şiir şölenleri, İLESAM’daki şiir faaliyetleri ve her aktiviteye katılmada gösterdiği gayreti de bizi bir birimize daha da yaklaştırdı.
Benim hafta sonları Kayseri’ye gidip gelmelerimdeki olay ve durumları hemen telefon ile nakleder: “Çağrı, biliyor musun neler kaçırdın. Bak sana anlatayım!..” diyerek konuya kahkahalar ve neşe içinde  haftalık  geçen olayları heyecanla naklederdi.
Her yazdığı şiiri birkaç kişi ile mütalaa etmeden görücüye çıkarmaz, çok çok kafasını meşgul eden bir durum olduğunda mutlaka beni arar ve bana bu konuyu danışmak ve mütalaa etmek istediğini belirtirdi. 
Bazan ben kendisini aradığımda da: “Nerdeyim biliyor musun? Ben Oluközü’ndeyim. Bağların bahçelerin arasında dinleniyorum. Burada küfür küfür rüzgar esiyor. Temiz hava bol gıda: yoğurt, süt…Oooo!.. daha neler!..” derdi
Şiirlerinin tashihi, eleştirisi, eksikliği konusunda asla bir kompleksi yoktu. Şu bölümü olmamış, şurasını şöyle düzeltelim dediğimizde de mutlak dikkate alır. Düzeltir yeniden bana okur, bir eksik var mı diye tekrardan sorar ve şiirini biraz daha düzenleyeceğini veya bir kaç hafta ay geçmesini bekler veya tamamlamış hisseder ise bir besteciye taktim edeceğini söyleyerek ayrılırdı. Son zamanlarda kendisine Mustafa Nevruz SINACI’ya bir site yaptırmış orada şiirlerini ve kitaplarını tanıtmaya çalışıyordu. Kendisi de hanımı da rahatsızlanmıştı; fakat buna rağmen hastalığından asla söz etmez, yakınmaz, bunları bir dert gibi görme alışkanlığını hiç görmedim.
Şen şakrak, hayat dolu, adam gibi bir adam olan SUSUZ, düşündüğünü hiçbir şekilde söylemekten çekinmez, düşündüğü gibi yazar, yazdığı gibi de düşünür, realist bir şairdi. Şiirleri Karacoğlan, Gevheri, Aşık Ömer, Seyrani tarzlarını yansıtsa da şiirlerindeki açıklık, candan ve düşündüğü gibi açık saçık söyleyişi açısından bakıldığında, daha çok devrimizin KARACOĞLAN’ı diyebileceğimiz bir tarzı yansıtmıştır.

Şiirlerinde güzelliklere, güzellere, sevgiliye ve beşerî AŞK’a duyduğu özlem yaşayan şairlerce biraz aşırı karşılansa bile SUSUZ gerçekçidir. Onun çekinecek, gocunacak, korkacak ve ürkecek bir tarafı yoktur. Ne ise odur. Düşündüğünü yazmaktan, yazdıklarının arkasında durmaktan asla çekinmez. Doğru, dürüst ve fiiliyat adamıdır. Gördükleri güzellere iltifat etmekten, övmekten, ona anında yakışan, öven, cezbeden bir şiir yazmaktan ve hemen oracıkta muhataba okumaktan asla çekinmez. Samimiyet yüklü, sözü, özü bir, mert ve civan bir şairdir.
Herkes ile olmasa bile değerli bulduğu, değer verdiği bay ve bayanlara yaklaşmak isteği, onlar ile sohbet ve görüşlerini çekinmeksizin iletme tavır ve davranışı kendisini tanımayan bazı cahil, kıskanç ve ondan daha eksilikler için yanlış anlaşılsa bile pek aldırış etmez. Hak bildiği yolda adım adım ilerlemekten çekinmeyen gerçek bir insan ve rint bir şairdi…

Kendisini, rahmet ve minnetle yad ediyorum. Türk Edebiyat tarihi, Türk Edebiyatı, İLESAM ve üyesi bulunduğu kuruluşlar çok değerli, bir şairini, edebiyat insanını yitirmiş olmanın bahtsızlığını, her vakit duyacak ve her vakitte hissedecektir…
Türk Edebiyatının ve tüm şair ve yazarların başı sağ olsun diyor, kendisine Allah’tan rahmet yakınlarına ve sevenlerine baş sağlığı diliyorum.







4 Kasım 2016 Cuma

YÜKSEL KALKAN'IN "KAYSERİ'DE GECEKONDU" ADLI KİTABI, Abdullah Çağrı ELGÜN

 YÜKSEL KALKAN'IN: "KAYSERİ'DE GECEKONDU" ADLI KİTABI
                                Abdullah Çağrı ELGÜN
HAYATI:
Yüksel KALKAN'ın hazırladığı  “KAYSERİ’DE GECEKONDU” adlı eser, Laçin Yayınları arasında136 sayfa olarak piyasaya çıktı.
1955 yılında Kayseri’nin Tomarza İlçesi SOSUN Köyünde doğdu. KALKAN, İş hayatına özel sektörde çalışarak başladı. Daha sonra Kayseri Belediyesi’nin bir Kuruluşu olan KASKİ’de görev yaptı.
1986 yılında Halk Şairleri Kültür Derneği kurucu üyeliğine seçildi.  
1995 yılında Kayseri Elif Televizyonu’nda (Elif TV) göreve başladı. Bu arada çeşitli gazetelerde yazılar yazdı, değişik gazetelerde, çeşitli görevleri de yürüttü.
2001 yılından bugüne kadar KAYSERİ HAKİMİYET GAZETESİ'NDE, başarılarına başarı katarak görevini zevkle yürütmektedir.
Hakimiyet gazetesindeki sosyal, kültürel ve sanat muhabirliği görevi esnasında, Kayseri ve çevresindeki sanat olaylarını, kültür etkinliklerini ve şiir festivallerini yakından takibe alan KALKAN’dan günün hiçbir haberi kaçmamaktadır. Yapmakta olduğu görevin amansız bir aşkı içerisinde dışarıdan gelen sanatçı ve davetlilerin, yerli ve ünlü sanatçıların koleksiyon oluşturacak fotoğraflarını sadece ve ancak Yüksel KALKAN’da bulursunuz. Festival ve Kültür etkinliklerine dair günün yorumu ve haberi KAYSERİ HAKİMİYET GAZETESİ’nin ve KALKAN’ın arşivinde araştırmacı, istatistikçi, bibliyografya yazarları, edebiyat tarihçileri, şehir yıllıkları araştırmacıları ve hazırlayıcıları, konu ile ilgili tez çalışması yapanların  araştırma ve hizmetine açık olup, kayda değer, önemli bir arşiv halinde ve bir düzen içerisinde bekletilmektedir.
Evli ve üç çocuk babası olan Yüksel KALKAN, Kayseri ve çevresinde düzenlenen Kültür ve sanat festivallerinin aranan haber ve fotoğraf  muhabiri olarak tanınmaktadır. Bu işi sebebiyle de müthiş bir yazı ve fotoğraf arşivine sahiptir. Festival ve Kültür konusunda araştırma yapmak isteyenlere  büyük bir kaynaklık edeceğini düşündüğümüz çok değerli yazı ve fotoğraflara sahip olmak isteyenler, mutlaka Yüksel KALKAN’a başvurmalıdır.  
KAYSERİ’DE GECEKONDU KİTABI HAKKINDA
Sanatçı kitabında gecekonduyu enine boyuna inceliyor: “Şehir ve Gecekondu, Kentteki Köylüler, Gecekondular Arabesk Mahallesi, Şehrin Öte Yüzündeki Yorgun İnsanlar, 2004 Yılı Öncesi Gecekondu Yapımı, İnşaat Malzemesi, Bahçeli Gecekondu, Gecekonduda Tuvalet Yapımı, Kendiliğinden Oluşan Arsa Mafyası, Şehir Kültürüne Yaklaşma, Gecekondularda Siyasî İstismar, Gecekondularda Suç Oranı,Gecekondudan Vakıf Görevine, 1980 Öncesi İllegal Siyasî Örgütlerde Gecekondular, Bilinmeyen İnsanlar, Gecekondu ile ilgili Gazete Haberleri ve Röportajlar, Devletin Sırtında Kambur Olan Gecekondu Bitecek, Gecekondudan Varoşa, Gecekondu sorunları, Gecekonduyu Genel Anlama, Gecekonduda Tarikatlar, Çarpık Yapılaşmanın Sonucu Gecekondu, Gecekonduda Şamanizm İnancı, İsim Koyma Âdeti, Gecekondularda Kitap Kültürü ve İnanç, Diğer Eşyalar, “Neden Gecekondu?” Sorulu Röportajlar, Hukuk Dışı Büyümenin Sonu, Modern Evler Gecekondu Sınırı, Kentteki Köylüler Farklı Görüşler, Gecekonduda Çocukların Yetiştirilmesi, Gecekonduda Suç Oranı, Gecekonduda Gençlik ve Aşk, Gecekonduda Düğün Hazırlık Aşaması, Düğünlerdeki Yanlışlıklar, Kız Kaçırma, Kapı Önü Oturmaları, Arabesk Müziğinin Yaşandığı Yer, Gecekondu Türk Sineması, Gecekondudaki Meslekler, Gecekonduda Güvercin Kuşları, Gecekonduda Futbol, Gecekonduda Çocuk Oyunları ve İt Dövüşü, Kaynakça ve Resimler” başlıkları altında topluyor.
KALKAN, kitabına önsöz yazısıyla başlıyor. Gecekondu kültürünü, bir gazeteci titizliği ile ele alan KALKAN gecekonduda geçebilecek hemen her konuya değinmiş. Eksiklikler elbette olacak; ama özellikle şehir kültürleri yönünden ele alındığında kitabın kendi alanında hemen hemen ilk sayılabilecek bir özelliğe sahip olduğunu söylemek abartma olmayacaktır. Sanatçıyı bu tiziz ve meşakkatli çalışmalarından dolayı kutlamak gerekir.
 Gecekonduda yaşanan hayat, günümüz gecekondu gençliğinin yetişmesi, gruplaşmalar, mahalle arkadaşlıkları, gecekondu şartları, yapılanmaları, eğitimi, hayata adaptesi, suça iştirak yüzdesi, açık ve seçik olarak ele alınıyor. Kitap, bu sebeple bir kez daha önem kazanıyor. Yazara Alkış… Tebrikler…
Psikologlar, Emniyet Birimleri, Parapsikologlar, Doktorlar, Sosyal Psikoloji, Sosyal Antropoloji, İnsan Biyolojisi, Sosyolojik Estetik, Kültür Antropolojisi, Antropoloji, gibi bilim dallarının konusuna giriyor yazar. Konuyu enine boyuna, içesine araştırıyor, gözlemliyor, dinliyor, konuşuyor, sorular soruyor, sentezlerini yazıyor. Bilim adamlarına kaynak olabilecek bir araştırma… Kitap 136 sayfa olarak okuyucunun beğenisine sunuluyor. 
ALDIĞI ÖDÜLLER:

1)           1986, “Kayseri Halk Şairleri Kültür Derneği”, tarafından “Kültür Sanat Habercilik” TEŞEKKÜR PLAKETİ;
2)           2003, “Zamantılılar Derneği” tarafından “Kültür Sanat Habercilik” TEŞEKKÜR PLAKETİ;
3)           2006, “Develi Belediyesi” tarafından “Kültür Sanat Habercilik” TEŞEKKÜR PLAKETİ;
4)           2008, “Dadaloğlu Belediyesi” tarafından “Kültür Sanat Habercilik” TEŞEKKÜR PLAKETİ;
5)           2008, Türkiye Yazarlar Birliği Kayseri Şubesi, tarafından “Kültür Sanat Habercilik” TEŞEKKÜR PLAKETİ;
6)           2009, İnternet, “Edipler Kahvesi Şiir” Derneği tarafından  “Kültür Sanat Habercilik” dalında TEŞEKKÜR PLAKETİ, ödüllerine layık görüldü.
7)           2009, Ürgüp FM ve Kapadokya Yazarlar Birliği, tarafından “Kültür Sanat Habercilik” TEŞEKKÜR PLAKETİ;
YAZARIN BASILMIŞ ESERLERİ:
1)           2002, KALKAN Yüksel, “Sosun Köyü”,s.140, Geçit Yayınları, KAYSERİ
2)           2009, KALKAN Yüksel, “Erkiletli Murtaza Hoc

a” s.118, Laçin Yayınları, KAYSERİ
3)           2009, KALKAN Yüksel, “Kayseri’de Gecekondu”, s.136, Laçin Yayınları, KAYSERİ     
Eseri İsteme Adresleri ve Yazarla İrtibat:
Talas Cad. Çınar Ap. Nu: 32/2, KAYSERİ
Tel: 0352 222 19 40

HAKİMİYET GAZETESİ
Cumhuriyet Mah.Tennuri Geçidi, Hüsrevoğlu İş Hanı Kat:4 Kayseri
Yüksel KALKAN
Cep: 0536 562 53 91


YETER BEKTAŞ’IN “DAMLA DAMLA AŞK”ADLI ŞİİR KİTABI, Abdullah Çağrı ELGÜN

 YETER BEKTAŞ’IN “DAMLA DAMLA
              AŞK”ADLI ŞİİR KİTABI                                                         Abdullah Çağrı ELGÜN
HAYATI HAKKINDA BİLGİ:
Çorum’un Alaca İlçesi’nin Çomar (Yeşilyurt) köyünde dünyaya geldi. Ailenin beş  çocuğundan dördüncüsüdür. Annesi Melek ve babası Mustafa’dır. Daha çocuk yaşında annesini kaybederek 1977 yılında Ankara’ya gelip yerleştiler. Hasköy/Yıldız’da yaşamaya başlayan Yeter BEKTAŞ ilkokul ve ortaokulu bitirdikten sonra okumaya bir yıl ara verdi.
Daha sonra kendi çabalarıyla Aydınlıkevler Ticaret Lisesi’ne yazılarak buradan mezun oldu.
Çocukluk yıllarında şiire merak salan BEKTAŞ’ın bu isteği bugüne kadar eksilmeden devam etmiştir.
Erken yaşlarda çalışma hayatına atılan BEKTAŞ, çeşitli mağazalarda satış elemanı olarak görev aldı. Daha sonraki yıllarda evlilik hayatına başlayan Şaire, evlendikten sonra bir şirkette kendi mesleği olan muhasebecilik işini yürütmeye başladı.

Şaire şiire, serbest tarza yazmağa başladığı şiirlerle atıldı. Seymenler’den Ömer Bey ve Hüseyin YURDABAK’ın da tesiriyle hece şiirlerine başladı. “Anne” şiiri Armada’da yayınlandıktan sonra, Bodrum Eksperes, Zirve, Alternatif Sanat Dergileriyle Hüseyin YURDABAK’ın hazırladığı “Kalenin Bayrakları” ve Çorumlular Ansiklopedis’inde şiirleri yayımlandı.
Televizyon ve radyo programlarına da çıkan Yeter BEKTAŞ’ın şiirlerinden bir kaçı Necip ALAN ve Tekin AKSOY tarafından bestelenmiştir. 
Şaire kitabına “DAMLA DAMLA AŞK” ismini vermesi boşuna değildir. O mahlasını “ DAMLA” şiir kitabının adı yapmıştır.

2007 Yılında Aşıklar Derneği tarafından TEŞEKKÜR belgesi verilen şaireye Sivaslı Ozan Hüseyin SOĞUK(Mihmanî) tarafından DAMLA mahlası verilmiştir. Şairenin bu şekilde mahlas alması onun hangi yolda yürüyeceğinin de bir belgesi sayılmaktadır.  
Ankara Keçiören sentinde ikamet eden Yeter BEKTAŞ, bir erkek çocuk annesi olup İLESAM, KALE ŞİİR DİNLETİLERİ, ABİDİNPAŞA ŞİİR ETKİNLİKLERİ ve çeşitli dinletilerde boy göstermeğe devam etmektedir.
ŞAİRİN ŞİİRLERİNDE KULLANDIĞI MAHLASLAR:
Şiire şiirlerinde “Damla” mahlasını kullanmaktadır.

DAMLA yoruldu, dünya bir gün dönmekten bıkar.
Koruyalım dünyayı, bitsin bu kişisel çıkar.
Birlik olup el ele taşladık dünyamızı
BEKTAŞ, Yeter. “DAMLA DAMLA AŞK” “KORUYALIM DÜNYAYI” s.7. Ankara, Aralık 2009,

DAMLA nere gitsin senin elinden?
Ölünce kurtulur belki dilinden,
Sitem etme gönlüm n’olur halinden,
Petekte bal gibi dillerin vardır.
BEKTAŞ, Yeter. “DAMLA DAMLA AŞK” “USLAN DELİ GÖNLÜM” s.9. Ankara, Aralık 2009,

DAMLA vakit geldi git güle güle,
Girmesin kanına bir lokma hile,
Yalnızca Alah’tan  el açıp dile.
Toprağın bağrını sevesim gelir.
BEKTAŞ, Yeter. “DAMLA DAMLA AŞK” “SEVESİM GELİR” s.57. Ankara, Aralık 2009

ŞİİRLERİNİN KONUSU:
Dünya, gönül, gül, bülbül, dost, anılar, sevgili, yâr, vefa, vefasızlık, anılar, ihtiyarlık, mevsimler, yabancılık, gariplik, yalan dünya, terör, Allah, Peygamber, kadın, güzellik, Hacı Bektaşî Veli, gurur, memleket, güneş, anne, hayatın gerçekleri konularını işlemiş olduğunu şiirlerindeki konusundan ve konu başlıklarından anlıyoruz.

EDEBÎ KİŞİLİĞİ:
Şiirenin şiirlerinde hece veznini kullanmış olduğunu görüyoruz. Halk edebiyatı tarzının koşma gibi  genellikle en üç en çok beş dörtlükten örülen şiirlerinin bazıları bazan dört  bazen da beş kıtayı geçebilmektedir.
Genellikle hecenin yedili, sekizli ve on birli kalıplarını kullanmış olduğunu söyleyebiliriz. Sanatçının şiirlerindeki kimi kafiye zorlamaları, bazı dörtlüklerdeki doldurma sözler olsa bile gelecek vaad eden ve ilk şiir kitabı olmasına rağmen şiirde başarılı yol katedmeğe namzet kadın şaireler arasında yer alacaktır.

Şairenin şiir meclislerine gelen kimi dostlarında etkilendiğini onların şiirlerine benzer şiirler yazdığı;  ve veya eski şaireler gibi onlardan yeterince etkilendiğini söylemek doğru olur. Tarihte de ünlü şairelerin şiirlerine benzer şiir yazmak modası vardı. Buna NAZİRECİLİK adı verilirdi. Nazire:  Yapılan bir işin, ortaya konan bir ününün ya da bir hareketin benzerini yapmak anlamına gelirdi. Nazire, edebî bir kavram, edebiyat terimi olarak bir esere benzer başka bir eser vücuda getirmek şeklinde kabaca tanımlanabilir.

Nazire mecmualarında yer alan nazireler incelendiğinde klasik Türk edebiyatında Şairelerin, yeni kafiye, redif ve konu bulmakta çektikleri sıkıntıyı gidermek, zemin şiiri geçme arzusu, usta Şireleri izleme düşüncesi, meydan okumalara cevap verme arzusu, bir dostluk göstergesi olarak nazire yazma ve genç Şaireleri teşvik için nazire yazma gibi değişik sebeplerle nazireler yazdıkları görülmektedir.

Nazirecilik Türk Şiirinin en eski ve en yaygın geleneklerinden biridir. Nazirecilikte, ünlü Şairerin şiirlerinden aldıkları iki mısrasının altına aynı ölçü, aynı kafiyede ve aynı redifte benzer söyleyişleri mısralara dizerek şiirlerini söylemelerinden ibarettir. Bu vesile ile yeni yetişen Şaireler ustaların şiirlerini taklit ede ede olgunlaşır ve iyi bir Şaire olarak ortaya çıkarlardı.

Şimdi de bu tarz şiirlerin yazıldığını söylemek doğru olur Şaire Yeter BEKTAŞ (Damla)’ın, ustaların ustası  (Pakize ALTAN (Didarî), kendisine “ŞAİRLER SULTANI, PîR BACI HATUN) ünvanı verilen  bir sanatçının şiirlerini taklit etmek, onun izinden gitmek sadece bir öğünç vesilesi olabilir.  Yeter BEKTAŞ’ın da bu ünlü Şaireyi takip ve taklit ettiğini söylemek yerinde olacaktır. Bu sözümüze delil aranacak olursa aşağıdaki şiirler yeterlidir:

“Aşkın kazanına aşkla girdim de”, “Kainatta bakan körlere öndüm”, Zifiride ayı Pîr diye aldım, Yıldızı dost edip birliğe daldım, Hücremde bin iken ben bire daldım”, “Ateşi söndüren DAMLA seldeyim”
BEKTAŞ, Yeter. “DAMLA DAMLA AŞK” “BENİM GİBİ YORAN OLMADI”, “Şiir”, s.98. Ankara, 2009

 “Zemzemle ruhuma abdest aldırdım, Aklın deryasına akıl daldırdım.”
BEKTAŞ, Yeter. “DAMLA DAMLA AŞK” “BAKTI ÖZÜME” ,“Şiir”, s.83. Ankara, 2009

Bütün mevsimleri, anlından vurdum s.73;   
Körler çarşısında ayna satarak s.74;

Çoban yıldızında gözünü gördüm;
Tüm gezegenleri rehbersiz gezdim;
Azrail’in ayak tozunu gördüm s.76;

Adım atmadığım yerde görüldüm;s.56;

Kör dere ağzına, dökme harmanı s.57
Her gelen, gidenden Kefere çıktı s.57;

Sevgiyi Şimal’de sezdim diyen yâr;
Dört kitabı sende çözdüm diyen yâr s.59
2009, ALTAN Pakize, “Gönül Aynası”, “ŞAİRLER SULTANI, PÎR BACI HATUN (Didarî)”…ilgili sayfalar.

Şairenin dönemin Şairelerinden Elifçe mahlalı Elif KILIÇ’tan da yeterince etkilenmiş olduğunu söylemek yerinde olacaktır. Bu sözümüze senet aranacak olursa aşağıdaki Elifçe’nin BİR KADIN AĞLARKEN” başlıklı şiirini göstermek mümkündür.

BİR KADIN AĞLARKEN  (ELİF KILIÇ “ Elifçe” )

Bir kadın ağlarken derdini sordum,
Bırakın derdimle kalayım dedi.
Atılmış sokağa saç baş yolunmuş.
Kimsem yok ki haber salayım dedi.

Kanlar içindeydi yalın ayağı.
Kocam dediğinden yemiş dayağı.
Aç susuz, kurumuş dili damağı.
Karın tokluğuna köleyim dedi.

Şişmişti gözleri figan ummandan,
Yıllarca horlanmış sevgi almadan,
Kocaya satmışlar, reşit olmadan
Bu durumda nasıl güleyim dedi?

Titreyip duruyor sırtı da ince
Gelen geçen: “Yazık!” dedi görünce.
“Yandım!” diye bir of çekti derince.
N’olur dua et öleyim dedi.

Aç gözünü dedim, bana bak bacı!
O da çekiyor mu sen gibi acı?
Seni inciteni etme baş tacı.
Hayırsızmış nerden bileyim dedi.

Dedim üzülüp de yıkma kaşını,
Değmezse akıtma gözün yaşını.
Yıkılma cesur ol, kaldır başını.
Çaresini nasıl bulayım dedi.

Daha on üçümde kıydı yaşıma,
Etimden et kesti vurdu başıma.
Diş tırnak ev yaptım gitti boşuna.
Hakkımı ben kimden alayım dedi?

Anlattıkça derdim ettim derdini.
Bulamamış, yiğit yârin merdini.
Üç kız bir oğul var, görsen dördünü.
Birisi emzikte beleyim dedi.

Duydun mu Elifçe işte ben buyum.
Ne bir dost eli var ne de bir soyum.
Kader diye çektim kurusun huyum.
Ben hangi kapıyı çalayım dedi?..
KILIÇ Elif, Ömre Bedel (Şiir), s. 118

“YABANCI
Dünyanın derdini taşıyor gibi,
Bir köşe başına çöktü yabancı.
Mutluluktan uzak yaşıyor gibi
Ta derinden bir “Of!..” çekti Yabancı

Oturdum yanına derdini açtı,
Kurumuş dudağı su verdim içti.
Bir lokma yememiş kaç gündür açtı
Biçare boynunu büktü Yabancı.

Eşini kaybetmiş çok yıllar önce,
Dört çocuğu atmış onu haince,
Bir hırıltı vardı döşünde ince.
Sel gibi çağlayıp aktı Yabancı.

Hiç heves kalmamış gönlünde artık,
Perişan halleri gömleği yırtık.
Saçları dökülmüş kasketle örtük.
Gözünden yaşları döktü Yabancı.

Güneş uzaklaştı, yüzümde soldu.
Acıdım haline gözlerim doldu.
Bu nasıl yaşamdı bu nasıl yoldu?
Yüreğimi ezdi yaktı yabancı.

Konuk ol gel bize insanın hası,
Bir müddet düşündü, titredi sesi.
Yaslandı omzuma gitti nefesi.
Teninden ruhunu söktü yabancı.

DAMLA, artık yeter, kulak ver,işit.
Dünyanın derdi var bak çeşit çeşit
Girince toprağa insanlar eşit.
Gayri bu dünyada yoktu yabancı.
BEKTAŞ, Yeter. “DAMLA DAMLA AŞK” “ s.29. Ankara, 2009

BEKTAŞ, Yeter. “DAMLA DAMLA AŞK” “SEVESİM GELİR” s.57. Ankara, Aralık 2009

Şairenin hece şiirlerinde yazmaya devam ederse oldukça etkili eserler vereceği kanaati hasıl olmakladır. Serbest şiirler ise onun HECEDE gösterdiği başarısını gölgelemektedir.

Şairenin kısa bir süre olsa bile hocalığını yapan Hüseyin YURDABAK’ın ölümü,  onun yetişmesi üzerinde, olumsuz etki yapmıştır.
Şiirini günün aktüel ve önemli konularında kalem oynatmakla, Şireler dünyasına hızlı bir şekilde giren Yeter BEKTAŞ, bundan sonraki sanat hayatında da daha verimli, daha başarılı ve güzellikleri ve orijinallikleri üzerinde barındıran mısralar yazmaya devam edecektir.

ŞİİRLERİNDEN ÖRNEKLER:
AKMAYA GELDİM

Sevda ülkesine ben ışınlanıp,
Şad olan dikkate bakmaya  geldim.
Sevgiyi bilmeyip merak edene,
Dildeki zikrimi dökmeye geldim.

Ne yapıp ne edip yolu taylayıp,
Karargâh kurmaya ömrü eyleyip,
Canımla başımla umman boylayıp,
Sel gibi çağlayıp akmaya geldim.

Özlediğim ak umutla bitmeyen,
Aşkı gurur edip uçup gitmeyen,
Beni bir zalime teslim etmeyen,
Kişinin derdini çekmeye geldim.

Meylimi vermedim özü bozana,
Hiç ruhsat almadım birden azana,
Akıl bahçesinde özgün gezene,
Açılan gül gibi kokmaya geldim.

DAMLA’yım, dersimden mahrum kalmayıp,
İlhamımla sararıp da solmayıp
Mübarek görevden ırak olmayıp,
Sevda şimşeğini çakmaya geldim.
BEKTAŞ, Yeter. “DAMLA DAMLA AŞK” s.8. Ankara, 2009

DOSTUM
Neyim varsa yoksa vereyim size,
Beni dünya malı bağlamaz dostum.
İnsanı incitmek yakışmaz bize,
Duru akan sular çağlamaz dostum.

Gözlerime indi bir siyah perde.
Küçücük yaşlarda düşmüşüm derde.
Sevgiden yoksundum, öksüzdüm bir de
Gözler başkasına ağlamaz dostum.

Bolca meteliğe bol kurşun attım.
Yerdeki döşekte çok zaman yattım.
Ayakkabım yırtık çamura battım.
Yoksulluk ekmeği yağlanmaz dostum.

Bir kandil misali ürkektim toyca,
Ne kısa ne uzun, ortaydım boyca
Bir melek sanırdın görseydin huyca
Şans kapımı çalıp dağlamaz dostum.

Ay yüzümle sabah güne ışırdım.
Gönül tepesinde sevgi aşırdım.
Alev alev yanıp yolu şaşırdım.
Sevgiden menfaat sağlanmaz dostum.

DAMLA otuz sekiz diyorsun yaşa,
Daha neler gelir sağ olan başa
Çok zaman vururum, başımı taşa
Ecel geldiğinde eylemez dostum
BEKTAŞ, Yeter. “DAMLA DAMLA AŞK” s.12. Ankara, 2009

CANIMDASIN SEN
Kor düştü gönlüme yanar derinden,
Geçen her günümün anındasın sen,
Buz altında boğulsan da terinden
Her düşen damlada yanımdasın sen.

Kapanmaz gözlerim sararsa elem
Gün gelir biter mi verilen çilem?
Seninle ağlayıp seninle gülem.
Damarımda gezen kanımdasın sen

Kilitli kapıyı beraber açsak,
Elemi terk edip neşeye kaçsak,
Gönül bahçemize kokular saçsak
Aldığım her nefes canımdasın sen.

Gönül defterime yazdım ismini,
Hiçbir varlık tutmaz güzel cismini,
Çıkartıp bakarım cansız resmini,
Her nereye gitsem şanımdasın sen.

Ruhlar âleminde yürekte sızım,
Sana ermek idi beyhude arzum.
DAMLA der sensizlik öksüzlük kuzum.
Kuruyan terimin nemindesin sen.
BEKTAŞ, Yeter. “DAMLA DAMLA AŞK” s.53. Ankara, 2009

BAKTI ÖZÜME
Ufukta gördüm de yârin yüzünü,
Niyetini anda döktü özüme,
Depreşen duygumdan alıp hazını,
Yanan al rengiyle çöktü özüme.

Zemzemle ruhuma abdest aldırdım.
Aklın deryasına akıl daldırdım.
Düşen mazlumları tutup kaldırdım.
Bani benden alıp baktı özüme.

Bu DAMLA, ummanın yolunda dara,
Olunca düşmedi bülbülsüz zara,
Mânâyı, maddenin içinde ara.
Dedim de şimşeği çaktı özüme.
BEKTAŞ, Yeter. “DAMLA DAMLA AŞK” s.83. Ankara, 2009

İNSAN AYISI
Bana cahil diyen insan ayısı,
Senin gibi aptal, bön görme beni.
İlimden bilimden bir hisse alıp,
Şu dünyama gir de Cin görme beni.

Edep erkân vardır bak Cemimizde,
Çürük elma yoktur âlemimizde,
İçip tadan bilir aşk demimizde
Fikrim ab ak iken hin görme beni

Seni yakar iken senin közlerin.
Kem konuşur cana hınzır sözlerin.
Hangi yöne bakar âmâ gözlerin
Kararan uykunda  yan görme beni

DAMLA, geleceğe menzili alır.
Beni anlamayan geride kalır.
Bizi yaratan Hâkk âlâsın bilir.
Yeni doğan günde dün görme beni.
BEKTAŞ, Yeter. “DAMLA DAMLA AŞK” s.92. Ankara, 2009

YÂR BENİM
Kusursuz âlemde ömür sürerken,
Kolay paylaşılmış, kalan zor benim.
,Herkes bir arada hoş beş ederken,
İtilip kakılan şimdi hor benim.

Sürümü meraya saldım yayladım.
Zalim gider iken yolda eğledim
Gerçekleri dile gelip söyledim.
Âma yine görnmez, bakar kör benim.

Tandır ocağında tezeği yaktım.
Aç karnı doyurdum, güçsüze baktım.
Yağmur olup çorak toprağa aktım.
Ha söndü sönecek külde kor benim.

Kuldan medet ummam, Hakk yetiş bana,
Borçlu bu canımla dönerim sana.
Haykırırken Damla her an her yana
Döne döne Semâh eden yâr benim.
BEKTAŞ, Yeter. “DAMLA DAMLA AŞK” s.94. Ankara, 2009

YÜRÜDÜM TEK BAŞIMA
Yürüdüm tek başıma,
Hayatın yollarında.
Erdim olgun  yaşıma,
Hayatın dallarında.

Kutsala aşık oldum.
Yükselen farkı buldum.
Canla tutkuda kaldım.
Hayatın hallerinde

Ruhum ile arındım,
Mazlumlara göründüm.
Tüm renklere büründüm.
Hayatın allarında.

Gönlüm hana hislendi.
Ak umudum uslandı.
Canım bana yaslandı.
Hayatın kollarında.

DAMLA akar olmaz mil,
Nerde ne olanı bil.
Göz yumulur susar dil.
Hayatın dallarında
BEKTAŞ, Yeter. “DAMLA DAMLA AŞK” s.96. Ankara, 2009

KİTABIN ARKA KAPAĞINDA YER ALAN ŞİİR 
Bahar geldi diyerek sevinir bülbül,
Nice çiçeklerden âlâ bir başka sümbül,
En güzel elbiseyi giyince gül.
Ölür gülün aşkından şu garip bülbül.

Öpemez bülbül gülü dikenler korur.
Gülün nazik bedeni sevgisiz kurur.
Hazan gelecek diye  dövünür durur
Ölür gülün aşkından şu garip bülbül.

Yârıma haber saldım bekleri gelsin
Bülbülün figanıyla bağrımı delsin
Damla dağı titreten esen bir yelsin
Ölür gülün aşkından şu garip bülbül.

SANATÇININ ESERLERİ:
BEKTAŞ, Yeter. “DAMLA DAMLA AŞK” 978 975 8951-64-2Kültür Ajans Yay. Nu: 63, BRC Basım, Ankara, Aralık 2009, Konur Sk. 66/Kızılay/ANKARA,

KİTAP İSTEME ADRESİ:
Konur Sk. 66/Kızılay/ANKARA,
Tel: 0312 425 93 53 , Cep: 0539 862 34 08
  
FAYDALANILAN KAYNAKLAR:
BEKTAŞ, Yeter. “DAMLA DAMLA AŞK” 978 975 8951-64-2Kültür Ajans Yay. Nu: 63, BRC Basım, Ankara, Aralık 2009, Konur Sk. 66/Kızılay/ANKARA,