1 Ekim 2016 Cumartesi

ABDULLAH ÇAĞRI ELGÜN "SELÂHATTİN DÜNDAR, ÇUVAL KİTABI ÜZERİNE BİR KAÇ SÖZ


29 Kasım '12

Kategori
Edebiyat
Okunma Sayısı
1194

Selâhettin Dündar, Çuval Kitabı Üzerine Bir Kaç Söz

Selâhettin Dündar, Çuval Kitabı üzerine bir kaç söz
Çuval

Abdullah Çağrı ELGÜN
SELÂHETTİN DÜNDAR’IN HAYATI HAKKINDA BİLGİLER
Öğretmen, Halk Ozanı, Araştırmacı ve Yazar kimliği ile, Terekemeler’in ileri gelenlerindendir. Adına Borçalı’da Köy kuran Hacı Kara İsa’nın torunu olan Selaheddin DÜNDAR, 1946 yılında Kars’ın Merkez, Dikme Köyünde doğdu.
İlkokulu doğduğu köyde; ortaokul ve liseyi Erzurum’da okudu. Erzurum Eğitim Enstitüsünün Fen Bölümünden mezun olduktan sonra, Ankara Üniversitesi’nin Fizik Mühendisliği Bölümünü bitirdi.
Mühendis olarak mezun olmasına rağmen, öğretmenlik mesleğinde karar kılan Halk ozanı DÜNDAR, yurdun çeşitli yerlerinde, otuz yıl (30) boyunca öğretmenlik yaptı. Eşi de öğretmen olan Halk Ozanı Selâheddin DÜNDAR’ın, EZGİ adında bir kızı ve OZAN adında bir oğlu bulunuyor.
Dedesi, Hacı Kara İsa da bir Terekeme şairi olan Ozan Selâhettin DÜNDAR, henüz ortaokul sıralarında şiir yazmaya, lise yıllarında da saz çalmaya başladı. Daha önceki yazdıklarını, denemeşiirleri olarak nitelendiren DÜNDAR’ın ilk kayda değer şiiri, 1972 tarihini taşımaktadır. Yazdığı şiirlerin, müziğini de kendi yapan Halk Ozanı Selâhettin DÜNDAR’ı, ilk defa sazı ve sözüyle 1973 yılında bir radyodan dinliyoruz.
1974 yılında ilk televizyon programını gerçekleştiriyor. Bundan sonra DÜNDAR’ı, sazı ve sesiyle radyo ve televizyonlarda sık sık dinlemekte ve görmekteyiz. Âşıklık geleneğinin, tüm dallarını başarı ile sürdüren Ozan Selâhettin DÜNDAR’a, yurt içi festival ve programlarda da rastlarız.
Türkiye’yi karış karış dolaşan ozanımız, yurt dışında da programlar yaptı, yurt dışındaki festivaller ve kültür etkinliklerinde bulundu. Kültür Bakanlığının kadrolu ozanlarından olup, çok sayıda şiir, deyişler, halk müziğinin değişik makamlarında besteleri bulunmaktadır.
Çok sayıda ödülleri, takdir teşekkür ve plaketlerin sahibi olan Halk Ozanı, Ozan Selâhettin DÜNDAR, 1991 yılında Kültür Bakanlığının yurt çapında açmış olduğu: “Tasarrufa Çağrı” konulu şiir yarışmasında, birincilik ödülü aldı. Daha sonraki Çalışmaları için de Türk Folklor Kurumunun,Özel Şeref Ödülü ile ödüllendirildi.

Sosyal yönden oldukça yoğun olan Ozan Selâhettin DÜNDAR, bir çok demokratik kurum ve kuruluşun kuruculuğunda, çalışmalarında ve yönetimde bulundu.  MESAM’ın nüvesini teşkil eden ve 1978’de kurulan “Türkiye Sanatçılar Birliği”nin ilk kuruluşuna da imza atmıştır.
Ozanlar Vakfıyönetiminde yer aldı; Kars Dikme Köyü, Kültür Derneği’nin kuruculuğunu ve aynı zamanda başkanlığını üstlendi. Derneğin başkanlığında bulunduğu,  1997 ve 1998 yıllarında, Kars Kültür Festivalleri düzenledi.
Âşık İslâm ERDENER, Anma Gününüorganize etti; ve bu etkinliklerin komitesinde yer aldı. Ozan Selaheddin DÜNDAR aynı zamanda bir araştırmacı, yazar ve gazetecidir. Yayına hazır durumda ve yakın tarihte yayınlanacak olan, iki adet araştırma ve inceleme kitabı, mevcuttur.  Kars “Ölçek” Gazetesinde  “Gurbet Selamı” adıyla köşe yazarlığını devam ettirmektedir.
“HALAY” dergisini kurarak, bu derginin uzun yıllar, yayın yönetmenliğini sürdürdü.
Eğitim ve Kültür ağırlıklı “MENEKŞE” dergisinin kurucusu ve yayın yönetmenliğini yaptı.
Selaheddin DÜNDAR’ın Fizik Dersi ile ilgili bir kitabı da yayınlanmıştır. Bunun dışında, ozanlığı ile ilgili olarak “BAŞAK”, “BAĞDAŞ” ve “ÇUVAL” adını taşıyan üç şiir kitabı yayınlanmıştır. Kültür Bakanlığı arşivlerinde şiirleri ve TRT arşivlerinde ses bantları mevcut olup; Selâhettin DÜNDAR’ındört adet kaseti, piyasalarda satışa sunulmuş bulunmaktadır.
Alet çalıp parmakları ile tellere dokunmaya mandolinle başlayarak Bağlama, Tar ve Koşasazadını verdiği, birleşik sazı, maharetle konuşturmayı başarmıştır. Saz ve sözün de ustası olan Ozan Selehattin DÜNDAR, Terekeme-Azeri, Anadolu Ağızları, tarzındaki deyişlerini Koşasaz eşliğinde büyük bir maharet, hüner ve kendine has uslûpla, seslendirmekte ve yorumlamaktadır. 

KİTAP HAKKINDA BİR KAÇ SÖZ:
Toplam iki yüz sayfadan oluşan “Çuval” adlı şiir kitabında, Selâhettin DÜNDAR’ın çift bağlama (koşasaz) çalan bir fotoğrafı, dikkat çekiyor.
Kitap, karton kapağa 24X16 ebatında büyük boy olarak basılmış. Arka kapakta ise âşığın hocası ve ilham aldığı ustası olarak Âşık Şenlik ile ilgili beş dörtlükten oluşan bir methiyesini görmekteyiz.

Sanatçı, kitabın sayfasının ilk girişine, duygusal kelimelerle değindiği: “Selam sana Kitabın kapağını açan dost.” yazısını okuyarak giriyoruz. Daha sonra bu satırın altında şiir kitabına ad olan “Çuval” ismine yer veriliyor.
Arkasında baskı yeri, matbaa, basıldığı tarih ve dizgi yapanların ismine değiniliyor.
Kitabın üçüncü sayfasında Âşık DÜNDAR’ın:

“Kerem’in aşkına gönlüm tutuştu.
Yunusile Hak yolunda buluştu,
Aldım Pîr Sultan’ın toplum aşkını,
Şenlik Meclisinden Dündar oluştu.”

Sözlerini söyleyerek kimlerden feyz aldığı, kimleri üstad olarak gördüğü anlaşılmaktadır. Gıpta ettiği sanatçıların isimlerini kendi ağzından çıkan sözlerle belgelendirebilmekteyiz. 
 Daha altta bir yazıda ise “Bendeki  ’Ozanlık’ oluşumuna katkısı olan herkese şükran borçluyum.
Saygılarımla. Halk Ozanı Selâhettin DÜNDAR”diyerek bitirmektedir. Dördüncü sayfada Ankaralı ve Ankara’da yaşayan hemen her sanatçının kitabına önsöz yazmakta mahir, üstad, Prof. Dr. Hayrettin İVGİN’in, DÜNDAR ve şiirlerini tanıtan “BU KİTAPTA” başlıklı bir yazısına rastlıyoruz.
ÖNSÖZ’ü ise yine değerli dost ve ilim adamı Prof. Dr. İrfan Ünver NASRATTINOĞLU (Folklor Araştırmaları Kurumu Genel Başkanı) sıfatıyla yazıyor.

SELÂHEDDİN DÜNDARve ÂŞIKLIK GELENEĞİ:
Selaheddin DÜNDAR’ın âşıklık geleneği içerisinde incelenmesi gereken Halk Âşıkları arasında yer almaktadır. Hal böyle olunca, âşıklık geleneği hakkında da kısaca bilgi vermek yerinde olacaktır.
Türk Halk Edebiyatının, en önemli geleneklerinden biri de hiç şüphesiz Âşıklık geleneğidir. Bu gelenek çok çok öncelerden bir işlevi de yerine getirdiği için bu Âşıklar: Hekimlik, danışmanlık, gaipten bilgiler verme, halk ozanlığı, türkücü, dansçı, çocuklara isim veren saygın bir kişiliğe sahip, bir halk adamı olma, gibi görevleri de üstlenmişlerdi. Bu ozanlar, Şamanlık da yaparlar, toplumun dertlerine çare olur, bir müşkülünü giderir, hamile kadınların doğumuna yardımcı olur, çocuklara isim verir, ergenliğe geçişteki törenleri yönetir, kopuz eşliğinde, dansla birlikte türküler, şiirler söyleyen saygın insanlardır. 
Oğuznameler’de, Dede Korkut Hikâyeleri’nde de bu ozanların değerinden, saygınlığından, halk filozofluklarından önemle bahsedilmektedir. Bu gelenekler, ağızdan ağıza dolaşarak ve hafızalara emanet edilen her şey gibi unutulmadan korunarak, yazının bulunmasıyla birlikte kalıcılığı sağlanmış ve kuşaktan kuşağa iletilen kültürel mirasımızın, ölümsüz değerleri arasında yer alarak, günümüze dek süregelmiştir.
Âşıkların, en eski Türk topluluklarında da değişik adları vardı. Bu adlar her Türk topluluğunda çok az farklılıklarla kullanılıyor olsa da yaptıkları görevler ve üstlendikleri misyonlar aynı idi. Bu Halk âşıklara, bilinen Türk topluluklarından Oğuzlar: OZAN; Tunguzlar: ŞAMAN; Yakutlar BAKS; Altay Türkleri arasında da: KAM adı ile çağırmakta idiler.
Âşıklar, bu halk filozofları, romanın, hikâye kitaplarının olmadığı zamanlarda pedagojik bir formansyonu da yerine getirerek, halkı eğitmek gibi bir görevi de üstlenmişlerdi.
Halk şiirinde âşıklar, şiirlerini DÖRTLÜKLER (HANE, KITA, BENThalinde söylerler. Deyişler dörtlük halinde kurulur; ölçülü, kafiyeli, hece ile örülür ve KATARLAR halinde dizilirdi. Halk şiirindeHECE’ye, PARMAK HESABI adı verilen millî ölçünün yedili, sekizli, on birli; ve on ikili kalıpları kullanılagelmştir. On ikili kalıpların daha çok İslâmiyet öncesi Türk şiirinde, diğer kalıpların da İslâmiyet sonrası Türk şiirinde kullanılarak, çok güzel koşuk örneklerini görebilmekteyiz.
 Şairlerin (Âşıkların) şiirlerini yazdıkları bu deftere de ÇÖNK adını verdiklerini görüyoruz.
 Âşık tarzının, Tanzimat Edebiyatı Dönemi şiir tartışmaları içerisinde Ziya Paşa: “Ölçülü ve kafiyeli şiirleri”ÜÇLEME, KAYABAŞI, DEYİŞ adı ile dile getirerek, Türk şairlerinin millî veznimiz olan hece ile yazılması gerektiği üzerinde durarak, halk âşıkların şiirlerini övmüş, şiirimizin terkiplerden arındırılmış, âşıkların söylediği tarzdaki gibi ÖLÇÜLÜ ve KAFİYELİ ŞİİRLER olması gerektiğini savunmuştu.
Bu dönemin âşıkları şiirlerinde, üçlü gelenek diye bilinen:  “Şiir, musikî, ritm” tarzını kuşaktan kuşağa taşıyarak günümüze kadar sürdürmüş olduklarını görmekteyiz.

Âşıkların Gelenek İçinde Yetişme Safhaları:   

1. Mahlas Alma.
2. Rüyada Pîr Elinden Bade İçerek Âşık Olma. (Bade İçme)
3. Usta – Çırak İlişkisi İçinde Yetişme
4. Atışma – Karşılaşmalar Yaparak Yetişme
5. Leb - Değmez (Dudak Değmez)
6. Askı (Muamma) Çözme
7. Dedim - Dedi Tarzı Söyleyiş.
8. Tarih Bildirme (Ebced Hesabı ile Tarih Düşme)
9. Nazire Söyleme. (Usta Şairlerin Şiirlerine Benzer Şiirler Yazma)
10. Saz Çalma.

1- Mahlas Alma:
Mahlas:Şairlerin yazdıkları şiirlerde, asıl adlarının yerine kullandıkları, takma ada verilen isimdir. Halk edebiyatında mahlas, geleneğe bağlı olarak süregelen bir uygulama biçimidir. Selaheddin DÜNDAR da aynı yol ile mahlas alarak, bu kültür ortamları ile birlikte, usta-çırak ilişkisiyle kendini yetiştirmeye çalışmış ozanlardandır. Ozanın mahlasını,ÂŞIK ŞENLİK’ten ilhamla aldığını düşünüyoruz.
Böylelikle, âşıkların bir kısmının asıl ismi unutularak mahlasları, isim olarak kullanılır hale gelmiştir.Dadaloğlu'nun asıl adı (Veli), Köroğlu’nun (Ruşen Ali)Sümmani'nin (Hüseyin)Gevherî'nin(Mehmet)Firkatî (Mustafa ALKAN), Meydanî (İdris EROĞLU), Sezinî’nin (Ali BAŞ) ... vb. gibi. Oldukları halde mahlaslarıyla konuşulup mahlasları ile tanınmışlardır.

Âşık, Geleneğe Uygun Olarak Kullanacağı Mahlası Şu Yollarla Almaktadır:
a) Mahlasını Kendi Seçerek Alma:
Bu durumda âşık adını, soyadını mahlas olarak kullanır. Hayatı yaşayış biçimine ve sanatının tarzı ve şiirdeki ve görünüşündeki özelliklere uygun olarak, kendi seçtiği bir ismi, mahlas olarak kullanabilir. Âşık Selaheddin DÜNDAR’ın mahlası Derli DÜNDAR, ÂŞIK DÜNDAR GARİP DÜNDAR, mahlaslarını kullanan Selaheddin DÜNDAR adı da âşıklık geleneği içinde ÂŞIK DÜNDAR olarak geçmeğe başlar. ÂŞIK DÜNDAR, mahlasını kendi seçerek aldığından bu maddemize uymaktadır. 

b) Bir Usta Âşıktan İmam, Pîr veya Mürşitten Mahlas Alma:
Bu usûlde usta âşık, çırağı sınava tabi tutar. Çırağının durumuna göre ona uygun bir mahlası belirler. Belirlenen bu mahlası âşığa ad olarak verir.
Âşık, Şeyh ve Pîrin manevî tesiri ve sözlü yönlendirmesi ile mahlas alır. Âşık DÜNDAR (Selaheddin DÜNDAR)’ın mahlası, ÂŞIK ŞENLİK’ten aldığını yazdığı şiirlerinden anlıyoruz.
Karslı ÂŞIK ŞENLİK Çıldır Suhara,
Şenlik pes eylemez çekseler dara,
ŞENLİK ilham oldu ÂŞIK DÜNDAR’a
Sazımızda, ÂŞIK ŞENLİK var bizim.
DÜNDAR, Selâhettin (Âşık DÜNDAR), “Çuval Şiir Kitabı” arka kapak sayfası. Usta bir âşıktan isim aldığından bu grup içinde yer almaktadır.

c) Rüyasında Bade İçerek Ad Alma:
Âşık DÜNDAR (Selaheddin DÜNDAR)’ınmahlası Âşık Ali ÇATAK tarafından verilmiş olduğundan bu gruba dahil olmamaktadır. Bu grup içerisindeki âşıklar da rüyalarında On iki İmam, Evliyâ, Enbiyâ, Veli, Şeyh, Hızır, Üçler, Beşler, Yediler, Kırklar, Peygamber, ...vb ululardan birini görüp, onların yanında yapılan bir törende; veya uluların elinden, âbı hayat, bade, iksir içerek, ad alırlar. Bu şekilde ad alan Âşıklar böylece, aşka tutularak şiirler söylemeğe başlar.

2- Rüyasında Pîr Elinden Bade İçerek Âşık Olma:
Rüyasında Bade İçme Geleneği Türk Halk Edebiyatında sıkça karşımıza çıkan bir durumdur. Bu durum, genellikle halk hikâyeleri içerisinde yer alan halk âşıklarının, hayat hikâyeleri içinde geçmektedir.
Örneğin:Köroğlu (Koca Yusuf’un Oğlu, Ruşen Âli), Âşık Musa MERDANOĞLU(MERDANOĞLU), ... vb. bunlardandır. Bunlara Badeli Âşık adı verilmektedir.
Âşıklar, âşıklığa başlamayı veya usta elinde yetişerek ustalaşmayı geleneksel bir unsur olarak görmektedirler. Ayrıca bu durum ustalarının halk içindeki itibarlarına göre de kendilerine bir statü kazandırmaktadır.
Bade, aşk şarabı, âbı hayat, hayat iksiri, köpüklü su  (Köroğlu Hikâyesi’nde geçen üç köpük: yiğitlik, aşk, nam) gibi içilecek bir materyalin olması; veya yiyecek cinsinden bir şeyler de olabilmektedir. Bunlar da: kırmızı elma, ayva, nar, kudret üzümü, bal, tuz-ekmek, ...vb.  gibi yiyeceklerdir.
Âşık Edebiyatında bade içme geleneği, uzun yıllar halk arasında nesilden nesile süregelen bir inanış ve değerler manzumesidir. Bu tarz inanış, âşıklar arasında bir şairin âşka düştüğüne delâlet eden en önemli âşıklık alâmeti olup âşıklık için vazgeçilemez, en yüce değerlerdendir.
Halk inanışına göre âşık olmak için, ustanın yanında yetişmek veya Pîr elinden bade içmek gerekmektedir. İçilen bade âşığa aşağıdakilerden:
1) Bir Pîr tarafından verilebilir,
2) Üçler tarafından verilebilir,
3) Beşler tarafından verilebilir,
4) Yediler tarafından verilebilir,
5) Kırklar tarafından verilebilir.

3- Usta – Çırak İlişkisi:
Âşık DÜNDAR (Selaheddin DÜNDAR),bu grup içerisinde, yani “Usta – Çırak” ilişkisi içerisinde yer almaktadır. Böyle olunca da yine bu grup içerisinde incelenecektir.
Halk Âşık Edebiyatında, yüzyıllar boyu yaşatılan geleneklerin en önemlilerinden biri de “usta çırak”geleneğidir. Âşıklar genellikle bir usta aşığın yanında, onun çırağı olarak, yetenekleri ölçüsünde olgunlaşırlar. Âşık DÜNDAR (Selaheddin DÜNDAR)’ın) de ustası ÂŞIK ŞENLİK’ın yanında onun duyuş düşünüş, şiir söyleyişindeki uslûbu, dörtlük ve üçlüklerindeki tarzı açısından kendisine örnek bir yol çizecektir. Böylece olgunlaşan şiirleri, usta malı olmaya namzet olarak görücüye çıkacak ve diğer ustalar tarafından da ölçülüp tartılacaktır.
Usta çırak ilişkisi gereği, icracılık ve âşığın şairlikteki ustalığı için üstad da denilen bir aşığın yanında ders alıyor olması, âşığın sanatı, uslûbu şiir söylemekteki yeteneğini geliştirecek ve ustalaşmasında büyük bir tesiri olacaktır. Sabırla pişen üzümün pekmez olması gibi âşığın  şiirleri de tad vermeye başlayacaktır. Âşık DÜNDAR (Selaheddin DÜNDAR)’ın şiirleri de tat vermeye başlamıştır. ÖRNEK:

ÂŞIK ŞENLİK
Arzulayıp bizi görmeye gelsen,
Yüzümüzde ÂŞIK ŞENLİK var bizim
Oturup halk ile sohbet eylesen
Sözümüzde ÂŞIK ŞENLİK var bizim.

Sevgi deryasından daldı ummana
Barış öğütledi daldı ummana
Can sağ iken yurt vermedi düşmana
Özümüzde ÂŞIK ŞENLİK var bizim.

Ak gözlükle bakar İslâmiyet’e
Âşıktır insana hem hürriyete
Tek başına mektep sosyal fakülte
Tezimizde ÂŞIK ŞENLİK var bizim.

Kaşar Kars’ta, kaymak Kars’ta, yağ Kars’ta,
Göğ çimenli yayla Kars’ta dağ Kars’ta
Mor sümbüllü çiçek Kars’ta bağ Kars’ta
Yazımızda ÂŞIK ŞENLİK var bizim

Karslı ÂŞIK ŞENLİK Çıldır Suhara,
Şenlik pes eylemez çekseler dara,
ŞENLİK ilham oldu ÂŞIK DÜNDAR’a
Sazımızda ÂŞIK ŞENLİK var bizim.
DÜNDAR, Selâhettin (Âşık DÜNDAR), “Çuval” ilgili kitabın arka kapak sayfası.


        4- Âşık Atışmaları (Karşılaşmalar):
Atışma, âşıkların dinleyenler karşısında, karşı karşıya gelmeleri, birbirlerinin sözlerine belli bir ayak (kafiye) içerisinde söz söyleme esasına dayalı bir usuldür. Âşıklar, atışma sırasında birbirini iğneleyici; yerici, eleştirici, hatta zaman zaman incitmeye varacak kadar sert bir uslûpla; fakat mizah çerçevesi içinde karşılıklı söyleşmeleridir.
Karşılama, âşıkların rakibine üstün gelmek için, sorulu cevaplı tarzı seçmesi; veya rakip âşığı alt etme, fikir ve söz atışmasında yenme ve galip olma isteğidir.
İrticalen, hiçbir hazırlık yapmaksızın bilgi birikim ve tecrübeye dayalı, içten gelen ve kendiliğinden âşıkların belli kurallar içerisinde karşılıklı saz çalıp söylemelerine "Âtışma"  adı verilmektedir. Bu atışmalar iki veya daha fazla aşığın bir topluluk huzurunda karşı karşıya gelerek; veya yan yana durarak birbirlerini sazda ve sözde belli kurallar çerçevesinde denemeleri esasına dayanmaktadır. 
Bunun için bazan bir usta âşık, atışacak olanlara ayak (kafiye, uyak) verir.  Halk arasında “ayak”olan bu sözün karşılığı “uyak veya kafiye”dir. Her âşık kendi söylediği dörtlüğün (hane, kıta) sonunda, kendisine verilen bu ayağı söz olarak geçirmek zorundadır.
Âşık DÜNDAR’ın diğer âşıklar ileatışmasına dair, şiirlerinden bir örneği aşağıda görülmektedir.
 Âşık DÜNDAR (Selaheddin DÜNDAR) ile YANIK VELİ’nin aşağıda atışmalarını (Karşılaşma) bulacaksınız:

Âşık DÜNDAR:                    
Hele söyle hey genç hoş sedan gelsin
Gördüm ki bağlarda güle benzersin
Şirin şirin öten bülbül mü sesin
Garip sazındaki tele benzersin

YANIK VELİ:           
Bizim elin bülbülü var gülü var,
Bülbüle benzenmiş dala benzersin
Yıllardır peşinden koşar dururum
Hep kaçarsın benden ele benzersin

Âşık DÜNDAR:         
Bir şirin söz için can verilmez mi?
Bağlarda açılan gül derilmez mi?
Çiçekte bulunan ballar yenmez mi?
Arı kovanında bala benzersin

YANIK VELİ:           
Çöllerde kalmışım su veren yoktur,
Bu iş böyle gitmez sonu bozuktur.
Nasihat kâr etmez dertlerim çoktur
Dermanlara giden yola benzersin

Âşık DÜNDAR:         
Dündar, gönlüm yâri arar gurbette,
Turnalar çözülüp dosta gitmekte
Güller açılıp çayır çimen bitmekte
Yâr ile konuşan dile benzersin

YANIK VELİ:
Yanık veli söyler derdim bitmiyor
Gül açmış bahçemde bülbül ötmüyor,
Baykuş gelmiş baş ucumdan gitmiyor
Sanki bir vefasız ile benzersin.
Âşık DÜNDAR,(Müslüm DALKILIÇ, a.g.e.  s. 190); Âşık DÜNDAR, (EMİNİ, a.g.e. s.191); Âşık DÜNDAR, Yanık VELİ a.g.e.  s.192); Âşık DÜNDAR, (Asiye BACI, a.g.e.  s. 193); Âşık DÜNDAR,(Âşık Hasta Hasan “18.y.y..şiirine cevabı”, a.g.e. s. 194-195); âşıklar ile atışmaları mevcuttur.
DÜNDAR, Selâhettin (Âşık DÜNDAR), “Çuval” s.192


5- Leb Değmez:
Leb Değmezsanatı, âşıklar arasında ustalıkların sergilenmesi ve maharetlerin ortaya çıkarılması için yapılan atışmalardır. Âşıklar arasında yapılan bu atışmalar esnasında, alfabemiz içerisinde geçen şu sessiz harfler “B,P,M,V,F” âşıkların söyledikleri dörtlükler içerisinde bulunmaması gerekirdi. Ayrıca Âşıklar, bu sesleri yanlışlıkla söylememek için iki dudakları arasına bir iğne koyarak atışma yaparlardı. Eğer bir yanlışlık yapıp bu seslerden birini söyleyecek olursa, dudağının arasında bulunan iğne dudaklarına batarak yanlış söylemesini engellerdi. Böylece âşıklar, söz söylemekteki ustalığını ve maharetini, içinde bu sessiz harflerin bulunmadığı, şiirler söyleyerek göstermek isterlerdi.

        6- Askı (Muamma):
Muamma(Askı), genel olarak kıraathanelerde, köy kahvehanelerinde, köy odalarında tavanda bir yere, bir torba veya çıkın denilen bir beze sarılarak kıraathaneye veya köy kahvehanesinin ortasına asılırdı. Bu yalnız asanın bildiği; fakat herkes tarafından kolaylıkla çözülemeyecek bir bilmecedir. Buna Askı (Muamma) veya Askı Asma, Tavanda Askı gibi isimler verilirdi.
Askı (Muamma)Halk Edebiyatımız gelenekleri içerisinde Âşık Edebiyatının elemanları olan âşıkların maharetlerini yansıtmaktadır. Âşık Edebiyatı içerisinde Muammanın özel bir önemi vardır. Âşıklarca muamma düzenlemek; veya bir muammayı çözmek önemli bir durum olup bilgi ve zeka gerektirir.
Kimi zaman âşıklardan bu muammayı tavana asan kimse, bulmacanın çözümünün gecikmesi üzerine âşıklara ipuçları verebilir. Kimi zaman da çözülmemesi için “ser verilir, sır verilmez” gizliliği içerisinde, muamma hakkında asla açıklamada bulunmazlardı.
Kıraathaneye gelenlerin durum ve sosyal statülerine göre ağırlamalar söylerler, onlar da âşıkların yanında duran tahtaya para yapıştırırlardı. Bu para bazan o kadar fazla birikirdi ki bilmece çözülünceye kadar hatırı sayılır hale gelirdi. Böylece bilmece bir hafta çözülemez ise bilmeceyi oraya asan bu bilmecenin cevabını kendisi açıklayarak paraları da kendisi alırdı.
Muamma Örnekleri:İlk Türkçe muamma örnekleri 15. yüzyıldan kalmadır (Britannica 1989, C.15-16).
Âşıkların Verdikleri Muamma (Sorulu Muamma) Örnekleri
1) Âşık Hacı
Öyle bir nesne var ki çektikçe kısalır
Bunu çeken insanın ömrü biraz azalır (Sigara)
2) Âşık Ozan Mercan
Dört direk üstüne kurulan yapı
En çok onda bulunur
Açılıp kapanan kapı (Dolmuş)
3) Âşık Garip
Bir ipim var yedi kazığa bağladım
Döşünü gıdıkladıkça o inledi ben ağladım (Saz)
         4)(200 yıl boyunca çözümlenmemiş olan muammanın çözümü)

18.yy. YAŞAYAN HASTA HASAN’ın BİR MUAMMALI ŞİİRİNE
20.yy. YAŞAYAN AŞIK DÜNDAR’ın verdiği cevap:

HASTA HASAN
                         Leyli pünhan gezer âlem aşkare
                         Karabulut gibi bu sarayları
                         O şahın şahmarın elinden çare
                         Acep kim becerdi bu sarayları?
AŞIK DÜNDAR
                         Leyli gönüllerde pervane eder
                         Nurla aydınlatır bu sarayları
                         Öz güzelliğini görsünler diye
                         Düşündü becerdi bu sarayları
HASTA HASAN
                         Aşkın rüzigârı bu canda eser
                         Âlim yok ki şeriatı kim keser?
                         Ne usta var ne balta var ne keser
                         Acep kim becerdi bu sarayları?
AŞIK DÜNDAR
                        Aşkın öz yelidir canımda eser
                        Memuru var şeriatı o keser
                        Kendi usta kün baltadır nur keser
                        Özü beceripti bu sarayları
HASTA HASAN
                        HASTA HASAN dersin alır günde beş
                        Dost bağını dolanırım günde beş
                        Yılda iki ayda dörttür günde beş
                        Acep kimler bilir bu sarayları?
AŞIK DÜNDAR
                        DÜNDAR mümin abdest alır günde beş
                        Huzurdadır eli bağlı günde beş
                        Çift bayram, dört Cuma, namaz günde beş
                        İman eden bilir bu sarayları
                                                         MUAMMALI ATIŞMA

         (200 Boyunca çözümlenmemiş olan muammanın çözümü)

18. yy.da Yaşayan  HASTA HASAN’ın  bir muammalı şiirine
20. yy. da Yaşayan AŞIK DÜNDAR’ın  verdiği cevap

HASTA HASAN
                           Bizden selam olsun üstad olana
                           Hakkın divanında ne demek gerek?
                           Orucun tutmaya, namaz kılmaya
                           Yarin mahşer günü ne demek gerek?
AŞIK DÜNDAR
                           Selam sana üstad divanda canlar
                           Göğsümde imanım çok demek gerek
                           Mahşer günü kendi hakkın bağışlar
                           Kullara tek borcum yok demek gerek

HASTA HASAN
                          Muharrem ayı da denmez her aya
                          Cebre düşer imdat gelir araya
                          Sahrada bir meyyit düşse oraya
                          Molla bulunmazsa ne demek gere?
AŞIK DÜNDAR
                          Her ay gönlümdedir Muharrem biri
                          Naçar olanlara yetişir piri
                          Amansız sahrada ölüm el kiri
                          Veren alır canı ne demek gerek?
HASTA HASAN
                          HASTA HASAN deryalara dalanda
                          Tabip sensin yaralarım saranda
                          Ezrail göz önen mihman olanda
                          Dilin bende düşer ne demek gerek?
AŞIK DÜNDAR
                          AŞIK DÜNDAR bir gün canım tüterse
                          Yapraklar dökülür ömür biterse
                           Azrail de baş ucumda öterse
                           Tevhidi gönülden zikretmek gerek
                                                                              1976  

                                                                    (8)Sekiz hece (semai) 
(Çuval, “şiirler”, sayfa 194-195)

7- Dedim - Dedi Tarzı Söyleşi:
Halk şiirinde yaygın olarak kullanılan bir biçim de “Dedim - Dedi Tarzı Söyleşi” olup koşma ve semâilerdeki âşık ve sevgilinin (dedim-dedi ifadesine bağlı) karşılıklı (Erzurumlu Emrah, Ercişli Emrah, Âşık Ömer ... vb)  söyleşmelerdir.
“Dedim: Dilber yanakların kızarmış,
Dedi: Çiçek taktım gül yarasıdır.
Dedim: Tane tane olmuş benlerin,
Dedi: Zülfüm değdi, tel yarasıdır. Âşık Ömer, (1630-1707) ”

8- Tarih Bildirme (Tarih Düşme):
Âşık, kıtlık, yangın, sel felaketleri, salgın hastalık, önemli savaşlar vb. toplumu yakından ilgilendiren sosyal hayatla ilgili olaylarla; veya âşıklar kendi doğum tarihini şiirlerinde belirtebilirler. İşte bu durma Tarih Düşme adı verilmektedir. Âşıklar, böyle günlerin unutulmayıp hatırda kalabilmesi için şiirlerinin son dörtlüğünde veya dörtlüklerden birinde tarih belirtirler.

Örnek:
KIRK ALTI SENESİ
Kırk altı senesi geldim dünyaya
 Köy yerinde bir kundağım var benim
 Bir ömürlük girdim bitmez kavgaya
 Çoğu günüm tipi boran kar benim

İlim gereksinim öğretmen dendim
Okudum okulu çok şey öğrendim
Tek başıma nice güçlükler yendim
Yaşam mücadelem yaman zor benim

Şu dünyanın cilvesine aldandım
Ya dost deyip aşkın oduna yandım
Dizeleri derde derman kullandım
Sırdaşım sazımdır bir de Tar benim

DÜNDAR bu tellerde çok ezgi çaldı
Kimi cevher sattı kiminden aldı
Deseler ki aşık senden ne kaldı
Söylemedik nice sözler sır benim

                                                                  06/08/1976

9- Nazire Söyleme:
Nazire, bir şairin şiirini diğer bir şair tarafından aynı kafiye ve ölçüde benzer bir biçimde yazma demektir.
Örnek:
          SELÂM OLSUN
     (Büyük Ozan Yunus Emre’ye naziredir.)                                           
                                                             
     Bu dünyanın cefasını 
     Çekenlere selam olsun
     Sürmeden yar sefasını
     Çökenlere selam olsun

     Eksik eyleme aşını
     Sağla alem barışını
     Yetimlerin göz yaşını
      Silenlere selam olsun

      Geçici dünya doğrusu
      İyi ol gönül dolusu
      Kuruyan dile damla su                    
      Verenlere selam olsun
                      
      Her dem ol düşküm anası
      Sarasın dertli yarası
      Eline gelin kınası
      Sürenlere  selam olsun

      Yüksekte görme kendini
      Soylu unutmaz ceddini
      Her adımında haddini
      Bilenlere selam olsun

      Çiğ sözüne sakın bakma
      El oduyla ocak yakma
      Benim ile iki lokma
      Yiyenlere  selam olsun

      Her an sevgiyle dol derim
      Gülsüz bahçeyi niderim
      Bir gün olur ben giderim
      Gelenlere selam olsun

      Millî dava olursa tüm
      Toplarımız coşar güm güm
      Yurt uğruna bölüm bölüm
      Ölenlere selam olsun

      Dostlarını düşür yâda
      Yoldaş bırakma kavgada
      Tek lokmayı bir sofrada
      Yiyenlere selam olsun
                                      
      Bindim dünya katarına
      Düştüm felek satırına
      DÜNDAR geldi hatırına
      Diyenlere  selâm olsun
                                                           ( 1974 Çuval, “şiirler” s. 11)

10- Saz Çalma:
Saz,âşık için ilhamını kamçılayan bir âlet olup âşıklık geleneğinin en önemli unsurlarından biridir.
Âşıkların özellikle saray ve konaklarda pek rağbet gördüğü bu dönemde âşıkların düzenli teşkilatları ve esnaf loncalarına benzer loncaları olduğu ve bu loncalar sayesinde organize oldukları ve korundukları bilinmektedir. Âşıkların hükümet tarafından tayin edilen saraylarda bir kahyaları bulunurdu. Devletin, âşıkları bazı zamanlar kendi iktidar propagandalarını yapmak için kullandığı görülmektedir
Diğer âşıklar ise bugün de olduğu gibi belli kahvehanelerde ellerinde saz, yetenekleri doğrultusunda düğünlerde dergâhlarda, köy kahvehanelerinde veya köy odalarında çeşitli şenlikleri gerçekleştirerek para da kazanırlardı.

19. yüzyılda Âşıklık Geleneğinin ve Âşık Edebiyatının yeniden canlandığını görüyoruz. Başta İstanbul şehri olmak üzere, büyük yerleşim merkezlerinde Âşıklık Geleneği yerini, “Semâî Kahvelerine”bırakmıştır. Bu kahvelerde söz sahibi olan “Meydan Şairleri”, Semâî Kahvehanelerinde: Koşma, mânî, destan, semâî, divan, selis, selâmi, kalenderî, vezniahar, gibi şiirler söylerlerdi.
Dinî ve millî bayramlar olan Ramazan, bayramları ile dinen mübarek addedilen Cuma Gecelerinde yapılan toplantılarda, bu tür şiirlerin okunduğunu çeşitli kaynaklar nakletmektedir.
Bu gecelerde sıra takibi ile “Kılarnet, Darbuka ve Zilli Maşa” gibi çalgılarla mızıka faslı geçilir, alafranga marşlardan sonra türküler söylenirdi. Fasıl sonunda da âşıklar şiirlerini okurlardı.
Günümüzde bu gelenek devam etmektedir. Bazı âşıklar, bu geleneğin nesilden nesile aktarılabilmesi için büyük çaba sarfetmektedirler. Bu âşıklar kendilerinin çalıştırdıkları kıraathanelerde veya İl Kültür Müdürlüklerinin âşıklar için tahsis ettiği tarihi binalarda veya Belediye Başkanlarının tahsis ettiği mekanlar ile özellikle, Ramazan gecelerinde bu geleneği sürdürme çabası içindedirler.

Âşıklar ürünlerini, müzik ile birleştirirler. Bu makamlar çeşitli âletlerden “kopuz, kara düzen, bozuk, tambura, çöğür”  çalgı aletleriyle dile getirirlerdi. Böylece maharetli âşıkların burada belli ağırlıklar elde ettikleri ve kendi konularında daha da yaratıcı hale geldiklerini söyleyebiliriz.
Âşık DÜNDAR (Selaheddin DÜNDAR)da Sivas, Erzurum, Kars, Ardahan ve Ankara’da hayat süren âşıklardan: Müslüm DALKILIÇ, EMİNİ; Yanık VELİ Asiye BACI, ÂŞIKİSLÂM ERDENER, Âşık ŞENLİK, vb  âşıklar içindeki kültürle beslenmekte, bağlama ve tar çalıp söylemekte, kendini ve şiirlerini geliştirmeye devam etmektedir. 
Songül DÜNDAR’ın “14 Nisan  2011, tarihli Ölçek Haber”
(http://www.haberolcek.com/makale/544/asik-İslâm-erdener.aspx) köşe yazısında, ÂŞIK İslâm ERDENER’i anlatırken bir bakıma Âşık DÜNDAR (Selâhettin  DÜNDAR)’ı  da anlatmaktadır:

“Bir ağaç kök salmış,
Dallı budaklı…
Torunları ozan, şair, saz ustası…
Halk Aşığı, Hak aşığı…
Kökü Borçalı’ya uzanan Dünyamallı dedenin torunları…
Âşık İslâm Erdener,
Şair Hakkı Kösali,
Âşık Selâhettin Dündar,
Âşık Mürsel Sinan….
Aynı dedenin erkek taraftan torunları
Ve
Kız taraftan torunları…
Hepsi usta, hepsi sanatının ehli…
İşte o torunlardan biri ÂŞIK İSLÂM ERDENER; 
Kars merkeze bağlı, eski adıyla Ladikars şimdiki ismi ile Kümbetli köyünde 1919 yılında dünyaya gelmiş olan Âşık İSLÂM ERDENER, 1992 yılında fani dünyadan ebediyete intikal etmiştir. ÂŞIK İSLÂM, ilk eğitimini köyünde yapmış ve baba tarafından dedesi Hacı Emir’den etkilenerek, Âşıklık geleneğine ve şiire küçük yaşlarda ilgi duymaya başlamıştır.
Bağlama ve Âşıklık geleneğine ilişkin ilk dersleri, Çıldırlı Âşık Şenlik’in oğlu Âşık Kasım’dan aldı. Bundan dolayı da özellikle Âşık Şenlik geleneğini ve anlatılarını çok iyi öğrendi. Âşık Şenlik öğretilerini tüm yaşamı boyunca sürdürdü.
Ayrıca, doğaçlamadaki ustalığı, atışma hüneri yanında, Âşık makamlarını da iyi bilmekteydi. Gülistan Çobanlar, Posoflu Müdami gibi Âşıklarla bir süre yol arkadaşlığı yaptı. Âşık İSLÂM, Türkiye’de ve Türkiye dışında birçok yeri dolaştı. Çeşitli festival ve programlara katıldı. , Kökü Borçalı’ya uzanan Dünyamallı dedenin torunları…
Terekeme/Karapapak Dil özellikleri üzerine bazı araştırmaları da bulunan Âşık İslâm Erdener’in ayrıca,  “Çıldırlı Âşık Şenlik Divanı” adlı, yayınlanmış bir kitabı bulunmaktadır.”  Bu ve buna benzer yerlerde âşıklar şiirlerini görücüye çıkarmakta karşılıklı söyleşiler ve atışmalar yapılmakta ve âşıklar birbirleriyle hoş sohbet içinde kendilerini geliştirmeye ve şiirlerini test etmeye devam etmektedirler.

Yüzyıllardan beri gelişimini sürdüren Âşık Edebiyatının, sonraki zamanlarda sosyal gelişme ve değişmelere bağlı olarak Âşık Kolu adı verilen Usta ve Çırakla olan ilişkilerinin geliştiğini görüyoruz. Âşık Edebiyatı içerisinde geleneğe bağlı olarak değişerek gelişen Âşık Kollarıdır. Bu kollar:
a) Emrah Kolu,
b) Ruhsatî Kolu,
c) Şenlik Kolu,
ç) Sümmanî Kolu,
d) Dertli Kolu,
e) Huzurî Kolu,
f) Derviş Muhammed Kolu olarak gelişme göstermiştir.

Son Dönemin Âşıklarından Birkaçı:

Âşık Şem’i,
Âşık Şenlik,
Kağızmanlı Hıfzı,
Bayburtlu Celâli,
Yusufelili Huzurî,
İlhamî,
Posoflu Müdamî,
Posoflu Zülalî,
Âşık Firkatî (Mustafa ALKAN, Kayseri)
Habip Karaaslan (Kayseri/Akkışla)
Âşık Zeki YILDIRIM (Kayseri/Akkışla)
Âşık Meydânî (İdris EROĞLU, Kayseri/Tuzhisar)
Âşık Sezinî (Ali BAŞ, Kayseri)
Âşık Hazânî (Kayseri/Amarat)

Âşık Tahirî,
Bayburtlu Celalî
Bayburtlu Zihnî
Ceyhunî
Dadaloğlu
Deliboran
Dertli
Erzurumlu Emrah
Gedaî
Hızrî
Kamilî
Kusurî
Meslekî
Minhacî
Müslüm DALKILIÇ
Muhibbî
Ruhsatî
Serdarî
Âşık Hasan(Kayseri/Erkilet)
Everekli Seyranî(Kayseri/Develi)
Âşık Sefâî
Silleli Surûrî
Şeref TAŞLIOVA
Sümmanî
Tokatlı Nuri
Tıflî
Bezmi
Devamî
Âşık Veli
Yanık Veli
Asiye Bacı
Âşık Hüseyin
Âşık Serdari
Âşık Mesleki
Âşık Gufrani ... vb

Âşıklar hakkında yeterli kaynak yoktur. Âşıkların kendi el yazıları ile yazdıkları defterlerde ÇÖNK”, (Şairler Teskireleri), Şeriye Sicillerinde, veçok kısa da olsa âşıklar hakkında bilgilere rastlanır. Ayrıca seyahatnamelerde de âşık adlarına kimi zaman yer verilmiştir. (Evliya Çelebi, C.5: s.281).         
Bektaşî Tekkelerinde tutulan defterler ve cönkler, düzenli değilseler de kaynaktır. (Aslanoğlu 1976: s.72). Bu alanda önemli kaynaklar olarak şairnâmeleri gösterebiliriz:
Türk edebiyatı, Divan Edebiyatı, Âşık Edebiyatı, Dinî ve Tasavvufî Türk Halk Edebiyatı gibi türlerin kültür kaynakları, hemen hemen aynıdır. Bunlar: Kuran ve Hadisler, Peygamber ve Evliya Menkıbeleri, Tasavvuf Şerhi, Şehnâme, Fars ve Hint İran ve Arap Edebiyatlarından tercüme edilen Divan Edebiyatı yoluyla Halk Edebiyatına aktarılan eserler ve sözlü kültürün taşıyıcılığıyla beslenen yerli, millî malzemelerdir. Bu ortak malzemeler, edebiyatımıza değişik şekillerde yansımıştır.
15. yüzyıldan sonra “ozan”ın yerini “âşık”, kopuzun yerini “karadüzen, bağlama, çöğür, tambura, cura vb.” gibi telli telsiz çalgılaraın almış oldu görülmektedir. (Köprülü 1989: 57).

 Âşık DÜNDAR (Selâhettin DÜNDAR) KİŞİSEL ÖZELLİKLERİ

Ardahanlı olup,Ardahan’ın sert ve mert görünümlü Terekeme Türkmenlerindendir. Yüksek tahsilyapan,ender ozanlarımızdandır. Ağırbaşlı, mütevazi, her gördüğünü öğrenmek isteyen, büyüklük göstermeyen bilmediklerini bilenlerden sormaktan asla çekinip, incinmeyen, sürekli yeniyi arayan ve yeniyi nerede olursa olsun bulmak isteyen,çağdaş bir âşıktır.
Müthiş bir hoşgörü sahibi, dost bildiklerine sımsıkı sarılan ve her türdeki yardımı dostlarından asla esirgemeyen şiirlerinin çoğunun özünde ve mısralarında da belirttiği gibi sevgi yüklü, orijinal ve dahiyane buluşları, annemizin ak sütü kadar sade Türkçe yazıp Türkçe söyleyen ve Türkçeyi gül dalında bülbül gibi şakıyan, dillendiren: “Sevgisini bu dünyanın; Pazarladım satıyorum, Sevgi alıp sevgi veren”, age. (Bu Dünyanın Bahçesinde, Şiiri) s.23,  bir âşık şairdir.

Hanımı Araştırmacı Yazar,Songül DÜNDAR‘ın saygı, sevgi ve gıbta ile bakılacak nadide bir selvi, can alıcı bir gül edasındaki duruşu, yürüyüşü, ve konuşması, nezaket ve misafirperverliği, araştırmacı kişiliği, çeşitli gazetelerdekiköşe yazarlığı, Türk töresini halı desenleri gibi örülmüş gözlemci, millî ve heyecan vericiromancılığı, kendisini ilim camiasında tanıyan biri olarak, ayrıca takdirimizi ve hayranlığımızı cezbetmektedir.
Karı-koca bu ikilideki memleket sevdası,hizmet yarışı sebebiyle, mekanlarına uğrayanlar  asla igisiz kalmazlar.
Terekeme Türkmenlerinin özünde yer alan bu güzellik,bu ikiliye de yansımış. İkram ve iltifat ise bu ailenin geleneklerle almış olduğu emsalsiz Türk kültürü, örf, âdet ve ananelerinden kaynaklanmaktadır. Karı-koca sanatçılarımızın, birbirleriyle âdeta yarışırcasına yürüttüğü araştırma, inceleme,  gözlemve deneye dayalı realist ve natüralist hikâye, roman ve şiir, çalışmaları,memleket insanlarına ve millî kültürümüze katkı ve hizmetleri; etrafındakilere dağıttıkları olumlu enerji transferi,insanları mutlu kılma açısından da takdire şayandır. Kızı ve oğlu ise ayrı bir cevherdir.

Âşık Selâhettin DÜNDAR, bu kültür ve çevre içerisinde, âşıklığının gelişimini tamamlamıştır. Âşık DÜNDAR’ın sanatçılığı, çevresinin genişliği, gelişmişliği ve yüksek tahsilli bir ozan olması da hesaba katılınca milletimiz için ayrı bir kıymet ifade etmektedir.  
Sivas, Erzurum, Kars, Ardahan ve Ankara…vb gibi âşıklarla haşır neşir olması ve oradan gelenler ve kendisinin Kültür etkinliklerinde oralarda bulunması sebebiyle şiirleri, Türk edebiyatına yeni bir güzellik ve zenginlik kazandıracak ve edebiyat tarihimizde silinmez bir iz bırakacakgüzelliktedir. 
Âşık DÜNDARtarafından kendisine verilen mahlası, herhalde en verimli çağında yazdığı âşık tarzı şiirlerindeki özelliklersebebiyle almış olmalıdır!..

ÂŞIKLIKTA USTA, ÇIRAK İLİŞKİSİ
Âşık DÜNDAR (Selâhettin DÜNDAR), usta çırak ilişkisi içerisinde yetişen ozanlardandır. Âşık DÜNDAR mahlası ile şiirler yazmaktadır. Mahlasını usta âşıklardan olan, Âşık ŞENLİK’ten ilham ile almıştır. Şairin asıl ustası Âşık ŞENLİK’tir  Diğer âşıklarında Âşık DÜNDAR üzerinde tesiri olmasına rağmen, Âşık ŞENLİK kadar etkili değildir. Bunun sebebi de Âşık DÜNDAR’ın ÂŞIK ŞENLİK’in şiirlerini kendi uslubuna ve dokusuna uygun buluyor olmasına bağlamak gerekir. Ayrıca Âşık DÜNDAR’ın Kültür etkinliklerine, âşıklar toplantısına katılarak oralarda  bağlama çalıp şiirlerini sesli olarak okuyabilmiş olması da diğer âşıklar üzerinde tesirler oluştururken bu durumdan sanatçının da  etkilenmiş olması muhtemeldir. 

Başka bir sebep de Âşık DÜNDAR’ın,sülale olarak âşıklık geleneği ve sazcı sözcü bir aileden geliyor olmasına bağlamak doğru olur.

Bunun dışında Âşık DÜNDAR’ın Âşık İslâm ERDENER, Şair Hakkı KÖSALİ, Âşık Mürsel SİNAN, Çıldırlı Âşık ŞENLİK, Gülistan ÇOBANLAR, Posoflu MÜDAMİ ile aynı kökten geliyor veya akraba ve yakınlıklarının bulunması, kimileri ile de akraba olmasalar bile en azından onların şiirleri, sesleri ve sazlarının ritminden, çok tabii olarak ilham almış olması; şairin Âşıklık geleneğine olan ilgisini artırmıştır. Âşığı, Halk Âşıkları safına çekmekte etkin olmuştur. 

EDEBî KİŞİLİĞİ:

Âşık şiirlerinde: “Garip Dündar, Âşık Dündar, Dertli Dündar, Dündar” Mahlaslarını kullanmıştır. Kullanılan bu mahlaslar âşık Edebiyatı geleneğinde olduğu gibi ya şiirlerin son dörtlüklerinin içinde veya son dörtlüğün son mısraında geçmektedir.
Şiirlerinde her türlü konuya yer veren şairin şiirlerinin asıl konusunu ‘sevda, aşk, güzellik, yâr’  sözcükleri ile zenginleştirmektedir.
Âşık şiirini öylesine içten, sade, açık, samimi ve halk ağzı ile söylemektedir ki okuyanların dilinde pelesenkolmakta, hafızalarında derin izlerbırakmakta maharet sahibidir. Bu şiirlerde üçlü geleneği “söz,ezgi, musiki”yi mükemmel bir şekilde yerleştiren DÜNDAR’ın,mahareti emsallerinin çok üstünde,bir yeteneğe sahip olduğunun bir belgesidir.
Şiirlerini adeta konuşurgibi söylemek, pürüzsüz, beliğ Türkçesi; ve bu sese, söze kattığı musiki, okuyanı mest etmekte ve bir nebze de olsa kendi bulunduğu dünyasından alıp başka ufuklara başka mekanlara götürüp gezdirip dinlendirmektedir.
Âşığın şiirlerinin büyük bir bölümünü, gelecek yıllarda da uzun zaman hafızalarda YUNUS, HACIBEKTAŞ, MEVLÂNA, PİR SULTAN ABDÂL; Erzurumlu Emrah, Bayburtlu Zihnî, Karacaoğlan, Gevheri, Seyrani, Âşık Hasan gibi kalıcı izler bırakan ve Selâhaddin DÜNDAR adını gelecek yıllara taşıyacak ve edebî eser olma yolunda bizlere ışık tutmaktadır.

ŞİİRLERİNİN KONUSU:
Araştırma, inceleme, tetkik etme ve şairin ilme ve kültüre merakının bir belirtisi olarak ilk şiirlerinden başlayarak şiirlerinde her türden konuyu ele aldığını, şiirlerinde, konu çeşitliliğine önem verdiğini rahatlıkla söyleyebiliriz:
İnsan, Hayat, Yâr, Bülbül, Ay, Hürü Ana, Selam ve Muhabbet, Başlık Parası, Bahar, Yaz, Çiçekler, Güller, Köhne Dünya, Dost, Dostluk, Vefa, İncelikler, Issız Yollar, Dünya Bahçesi, Yıllar, Gardaşlık, Almanya, Derli ve Dertsiz İnsan, Yük Tutmak, Gamlı Günler, Akşam, Gece, Derman, Dermansızlık, Can, Canan, Veda Zamanı, Yarin Koynu, Sevgilinin Hasreti, Nevruz Bayramı, Ceylan Gözlüler, Ozanlar, Köy Tarlaları, Ekinler, Başaklar, Barış, Savaş, Yalan Dünya, Dağlar, Ata(Atatürk)Cezo Gardaş, Zaferler, Mevl^na, Yunus, Hacıbektaşî Veli, Öğretmenler, Tasavvuf, Analar, Babalar, Çocuklar, Saz, Söz, Gönül, Hürriyet, Yaş ve Yaşlılık, Gören Gözler,Tohum, Tane, Od, Ateş, Yaprak meyve, Vefa, Vefasızlık, Beddua, Alkış Kargış, Karacoğlan, Kandavası,  Yalan Dünya,Tasarruf, Ağaç Sevgisi Kars, Ardahan, Erzurum, Komşu Kızı, Köy Güzelleri, Toprak Ana, Bibi Kızı,  Kara Koyun, ve benzerleri şairin değindiği konulardan sadece bir kaçıdır.

ŞİİRLERİNDE KULLANDIĞI MAHLASLAR:

Âşığın şiirlerinde; Dündar, Dertli Dündar, Garip Dündar, Âşık Dündar mahlaslarını kullandığını görmekteyiz:

GARİP DÜNDAR, bağa varsın,
Bağbana ilacın sorsun,
Kanayan yaramı sarsın,
Derde derman diyen güller.
DÜNDAR, Selâhettin (Âşık DÜNDAR), “Çuval” s. 17


GARİP DÜNDAR durur yasta,
Kaoymazlar ki varam dosta,
Şu âlemi yapan usta,
Aşk sırrını öğret bana
DÜNDAR, Selâhettin (Âşık DÜNDAR), “Çuval” s. 19

ÂŞIK DÜNDAR o murada erilmez,
İzin verilmezse bağa girilmez,
Nazlı yârin huzuruna varılmaz,
Dumanlı dağlardan aşılmayınca
DÜNDAR, Selâhettin (Âşık DÜNDAR), “Çuval” s. 92


DERTLİ DÜNDAR acep aşkın gölü mü?
Bülbülsüz bıraktın bağda gülümü,
Kader deyip yıktın garip gönlümü,
Virane eyledin sen beni beni.
DÜNDAR, Selâhettin (Âşık DÜNDAR), “Çuval” s. 148

DERTLİ DÜNDAR, derdin döker söz ile,
Sinemi dindirsem karlı buz ile,
Mızrap vurup derman gezdim saz ile,
Mızrap telden, tel mızraptan yaralı.
DÜNDAR, Selâhettin (Âşık DÜNDAR), “Çuval” s. 170

 

ŞİİRLERİNİN ŞEKİL ÖZELLİKLERİ


YÂR GELMEDİ
Gözüm yollarda kaldı,
Yâr gelmedi gelmedi,
Bu canım oda yandı,
Yâr gelmedi gelmedi.

Bahar geçti kardayım,
Sanmayın hovardayım!..
Öyle âh ü zardayım,
Yâr gelmedi gelmedi.

Güzel göz, kara kaşı,
Aktı gözümün yaşı,
Yandı ciğerim başı,
Yâr gelmedi gelmedi

DÜNDAR aradı durdu,
Yandı canım kavruldu,
Ay oldu yıllar oldu,
Yâr gelmedi gelmedi.
DÜNDAR, Selâhettin (Âşık DÜNDAR), “Çuval” s. 6

Parmak hesabı da denilen millî veznimizin 4+3=7‘li hece vezni ile yazılmış bir GÜZELLEME örneği ile karşı karşıyayız.
Âşık Edebiyatı âşıkların, halk ozanlarının, tabiat güzelliklerini, aşk ve kahramanlık duygularını, yiğitlik ve serdengeçtiliği, coşkun ve pervasız bir şekilde dile getiren bir edebiyat türüdür.
Âşık EdebiyatıÜrünleri: Koşma, destan, semai, varsağı, taşlama, ağıt, güzelleme, koçaklama ve benzerleridir.
Koşmanın güzel örneklerinden saydığımız bu şiir de kafiye yarım ve zengin kafiyeden oluşmaktadır.

AY OĞLAN                           Kafiye dizilişi (şeması)
Bizim eve gelende,                   -a
Bakıp bakıp gülende                -a
Sevmişim seni men de              -a
Yakma meni ay oğlan               -x

Her gün akar göz yaşım,           -b
İşitmesin gardaşım,                  -b
Sensin ekmeğim aşım,              -b
Yakma meni ay oğlan               -x

DÜNDAR sözün menimdi      -c
Menim canım senindi               -c
Gelinler ata mindi                     -c
Yakma meni ay oğlan               -x (Kavuştak, Nakarat)

DÜNDAR, Selâhettin (Âşık DÜNDAR), “Çuval” s. 8


Şiirlerin hemen hemen çoğu âşık tarzıdır. Toplum dertlerine değinildiği memleket ve millet sıkıntılarının dile getirildiği toplumsal şiirlerini de görmek mümkündür. Âşık DÜNDAR (Selâhettin DÜNDAR) şiirlerinin çoğunu türkü tarzı ile yazmaktadır. Türkü tarzı şiirlerde İlk üç mısrada (üçlük) söylemek istenilen söylendikten sonra, asıl maksat son mısrada veya nakaratlarla dile getirilerek, maksat ifade edilerek vurgulanmaktadır. Üçlükteki son iki mısraya Nakarat (Kavuştak) adı verilmektedir. Bu sözler aynen veya çok az farklılıkla tekrarlanır.

Şiirin Konusu:Ay yüzlü Sevgilidir. (Erkek, âşığın kendisi)
Temâ:Aşk. Şair, şiirinde bir bütün güzelliği içerisinde “Ay yüzlü Sevgili”sine hitap ediyor.

Şairin şiirİNDEKİ ORJİNALLİKLER:
Şairin şiirlerinde görülen orijinallikleri de burada belirtmek gerekir. Bu orijinallikler, şiirde, her şairin rahatlıkla becerebileceği maharet değildir. Şair şiiri konuşma dili haline getiren; fakat az sözle, çok şey ifade eden, müthiş bir güzellik sergiliyor
Kısaca şair, halkın konuşma dilinde kullandığı, söyleyişteki güzelliği, orijinalliği, etkili kullanımı bozmadan, değiştirmeden, olduğu gibi şiire sokarak büyük bir maharet sergiliyor.
Aşağıdaki örnekler, bu orijinal söyleyişlerden sadece bir kaçıdır; ÇÜNKÜ Halk Dilinde olduğu gibi açık, sade, külfetsiz, zorlamasız, olduğu gibi kolay bir söyleyişle; ama her şairim diyenin, kolaylıkla yakalayamayacağı bu tarzı usta şair, ÂŞIK DÜNDAR, konuşur gibi içten, en güzel Türkçe bir söyleyişle başarmıştır:

“ Her adımında haddini; Bilenlere selam olsun”      age. (Selam Olsun, Şiiri) s.11
“Âşıklar birbirin buldu; Müjde dostlar bahar geldi) age. (Bahar Geldi, Şiiri) s.14
“Kuşlar döndü yuvasına” “Hoş müziktir kuzu sesi, Çiçek kokuyor nefesi”age.(Bahar Geldi, Şiiri) s.14
 “Gözleri yüzümde kaldı”,                                        age. (Anam, Şiiri), s.18
“Çiçeğe vurgun arılar” ,                                            age. (Öğret Bana, Şiiri) s.18
“Bakışlarda kalan izler”,                                           age. (Dosta Gider, Şiiri) s.20
“Sevgisini bu dünyanın; Pazarladım satıyorum, Sevgi alıp sevgi veren”, age. (Bu Dünyanın Bahçesinde, Şiiri) s.23
“Muhabbete hoş geldiniz, Hal bilip halimden anlar,  Şeker gibi şirin kızlar, Gezişinden titrer yollar, Gönlünüz neşeyle dolsun, En kötü gün böyle olsun” age. (Hoş Geldiniz, Şiiri), s.24
“Kim bilir kimin derdini, Neyleyi elin yurdunu.”,age,(Almanya’nın Yolu Uzun, Şiiri), s.28
“Umudumu yıktı gitti, Dolular vurdu tarlayı, Umudumu yıktı gitti”, age. (Gitti, Şiiri), s.30
“Zaman geçti vakit doldu, Gönüller demini buldu, Gün geçti akşamı buldu, Gözümüz gönlümüz doldu, Zaman bir su gibi aktı”, age. (Veda Zamanıdır, Şiiri), s.39
“Yorgan benim neme gerek, Kalbime yazdım adını, Bin yıl beklerim vallahi.” age. (Yâr Koynunda, Şiiri), s.40
“Geç otur da konuşalım, Gel birazcık daha yakın, Çöz göğsündeki düğmeyi”, age.(Gel Benim Canım Sevgilim, Şiiri), s.41
ÂŞIK DÜNDAR (DÜNDAR, Selâhettin),  “ÇUVAL” Alf Matbaası, Ocak 1999 Ankara, Özel Konur Menekşe Dershanesi, Konur Sok. No:47 Kızılay/ANKARA, s. 8


ŞİİRLERİNDEN ÖRNEKLER:

SEYRİNE DOYULMAZ BİZİM ELLERİN


Seyrine doyulmaz bizim ellerin
Baharı güzeldir yazı güzeldir
Cennetten farkı yok gökçe göllerin   
Ördeği güzeldir kazı güzeldir

Bizim elin hoştur gülen yüzleri
Hiç tükenmez muhabbeti sözleri
Öyküsü fıkrası atasözleri
Sohbeti güzeldir sözü güzeldir

Bizim elde candır ana babalar
Bileği bükülmez koç kahramanlar
Gönülleri yakan güzelleri var
Edası güzeldir nazı güzeldir

Anlatmayla bitmez bizim elleri
Bağ bahçesi gonca gonca gülleri
Yaylaları ovaları çölleri
Dağları güzeldir düzü güzeldir

DÜNDAR bizim eller, her sabah erken
Koşmalı, mânili, deyişler derken
Ozanları çalıp, türkü söylerken
Mızrabı güzeldir, sazı güzeldir 


ÇOCUKLAR

Dünya bir ağaçtır dallı budaklı
Hayat fidanında dalım çocuklar
Meyveler çiçeğin içinde saklı
Gönül bahçesinde gülüm çocuklar

Çocuk muma benzer tam şekil verin
Bilmeyen insana haber gönderin
Yurdumun sahibi onlardır yarın
Yarına uzanan yolum çocuklar

Sakın hırpalayıp koşma sopaya
Sarıl eğitimde çağdaş çabaya
Görev öğretmene ana babaya
Tabana serili halım çocuklar
     
Kimiler sarışın kimiler kara
Gönlümün neşesi derdime çara
Tümü baş tacıdır ozan DÜNDAR’a
Sazımın göğsünde telim çocuklar
                     

BARIŞ NE GÜZEL
Oturmuşlar sevgililer diz dize
Dostun sofrasında barış ne güzel
Kuşlar avcı yoksa yayılır düze
Çiftçi tarlasında barış ne güzel

Gün ışığı dört bir yanı bürüyor
Kasırga yok katarını sürüyor
Su yok; ama umudu var yürüyor
Kervan sahrasında barış ne güzel

Rüzgar savaşmazsa ıssız her yerler
Deniz sakin gemiler hoş yüzerler
Tayfalar ıslıkla türkü söylerler
Şahın deryasında barış ne güzel

Ne dolu var ne çekirge ne kurak
Analar bacılar biçerler orak
Atlar kişner kötülükler pek ırak
Köyün yaylasında barış ne güzel

DÜNDARsuç işlemez suç olmayınca
Fırınlar yıkılmaz aç olmayınca
Köyüm şehir olur göç olmayınca
Yiğit sılasında barış ne güzel
DÜNDAR, Selâhettin (Âşık DÜNDAR), “Çuval” s. 51

CEZO GARDAŞ
Köyün Benliahmet Kars’a bağlısan
Aklıma düşüpsen ay Cezo Gardaş
Dilenip dururdun elinde torban
Yaktın yine beni vay Cezo Gardaş

Ayağında çarık, elinde ağaç
Sakalın uzanıp, kesilmeyip saç
Üstün başın yırtık, demek karnın aç
Görmedin bir bardak çay Cezo Gardaş

Hem yazın hem kışın dolanıp durdun
Her bayram olanda boynunu burdun
Kapı kapı gezip özünü yordun
Karşılık kaç para say Cezo Gardaş

Görmedim yıllardır sinemde kalsın
Senin bu hakkını felek mi alsın
DÜNDAR’ım koy sazın ağlayıp çalsın
Garip bir insandı bay Cezo Gardaş
DÜNDAR, Selâhettin (Âşık DÜNDAR), “Çuval” s. 61

 

SU

Adem toprağından suyla yoğruldum
Su benim hayatım su her şeyimdir
Tek damla su ile yoktan var oldum
Su benim hayatım su her şeyimdir

Buharlaştı göğe çıktı kalmadı
Rahmet olup geri üstüme yağdı
Durmadan tükettim hiç azalmadı
Su benim hayatım su her şeyimdir

Dere oldu nehir oldu göl oldu
Dağ ova dolaştı deryayı buldu
Biz kirlettik o yeniden duruldu
Su benim hayatım su her şeyimdir

Kadehte efkarım mezede tadım
Çiçeğimi bostanımı suladım
Banyo yaptım vücudumu yıkadım
Su benim hayatım su her şeyimdir

Çay demledim yemek yaptım nan oldu
Hem aziz mübarek hem tufan oldu
Damarımda al kınalı kan oldu
Su benim hayatım su her şeyimdir

DÜNDAR der ki  su sesine dolandım
Şu yalan dünyayı hiç bitmez sandım
Musallada su dökünüp arındım   
Su benim hayatım su her şeyimdir 


ANAM

Yokken dünyaya gelmişim
O’nun canından olmuşum
Ak sütüyle can bulmuşum
Emeklerin çoktur anam

Tülbentten höllük eledi
Uyurken ninni söyledi
Siyah saçın ak eyledi
Cennet sana haktır anam

Gözleri yüzümde kaldı
Gül iken sararıp soldu
Kendi lokmasını böldü
Sana benzer yoktur anam

DÜNDAR gerer can okunu
Bu canımın en yakını
Helal demesen hakkını
Ödeyecek yoktur ANAM
DÜNDAR, Selâhettin (Âşık DÜNDAR), “Çuval” s. 18

 

ÇOCUKLAR

Dünya bir ağaçtır dallı budaklı
Hayat fidanında dalım çocuklar
Meyveler çiçeğin içinde saklı
Gönül bahçesinde gülüm çocuklar

Çocuk muma benzer tam şekil verin
Bilmeyen insana haber gönderin
Yurdumun sahibi onlardır yarın
Yarına uzanan yolum çocuklar

Sakın hırpalayıp koşma sopaya
Sarıl eğitimde çağdaş çabaya
Görev öğretmene ana babaya
Tabana serili halım çocuklar
     
Kimiler sarışın kimiler kara
Gönlümün neşesi derdime çara
Tümü baş tacıdır ozan DÜNDAR’a
Sazımın göğsünde telim çocuklar
                     
                                                                             

ÖNLÜĞÜM

Atölyeden çıktım çok şükür dedi
Garip hayatından bezen önlüğüm
Eğeden matkaptan çok darbe yedi
Tutkallar içinde yüzen önlüğüm?

Seni üzer miydim beleşten doysam
İşim olmasa da kirini soysam
Elimden gelse de müzeye koysam
Baktıkça bağrımı ezen önlüğüm?

Emekçi eğninde sen bir nefersin
Pek dertlisin per perişan gezersin
Yoksa âşık mısın yar mı seversin?
Dertler midir seni üzen önlüğüm?

DÜNDAR der seninle odlara yandım
Bu zuluma ya ben nasıl dayandım
Kire pasa her boyaya boyandım
Keyf ile sırtımda gezen önlüğüm?
DÜNDAR, Selâhettin (Âşık DÜNDAR), “Çuval” s. 52
                                                
                                                             

68 KUŞAĞI

Zaman tünelinde çok yiğitler var
Destanlarda altmış sekiz kuşağı
Tarihler boyunca yaşayacaklar
Zamanlarda altmış sekiz kuşağı
                          
Ben buyum diyene sorulmaz yaşı
Ezilenden yana ezene karşı
Kazanlarda altmış sekiz kuşağı
Zamanlarda altmış sekiz kuşağı
                          
Kara sevdalıdır seksi bilmezler
Artı üretirler eksi bilmezler
Halk tipi yaşarlar lüksü bilmezler
Harmanlarda altmış sekiz kuşağı

Ne ağa ne paşa ne de vekildi
Bir gitti bin geldi tekrar ekildi
Fikir suçlarından dara çekildi
Divanlarda altmış sekiz kuşağı 
                       
Özgürlükten yana barıştan yana
Baş koydular demokrasi uğruna
Ne suçu var, niye düştü zindana?
Zindanlarda altmış sekiz kuşağı

Ne bir cana kıydı ne haram yedi
Zulme karşı olmak tek suçu idi
Sehpalar kuruldu idam edildi
Fermanlarda altmış sekiz kuşağı

Yılmaz koç yiğitler er oğlu erler
Sömürüye karşı kavga verdiler  
Atatürk yolundan hiç dönmediler
Meydanlarda altmış sekiz kuşağı

DÜNDAR onlar bir emekçi el oldu
Tek damlaydı coşkun akan sel oldu
Ezgi oldu türkü oldu tel oldu
Ozanlarda altmış sekiz kuşağı


GİRDİM DOST BAĞINA

Girdim dost bağına, buldum özümü
Muhabbe,t tat vermez tel olmayınca
Kıt kelâm insana dönsen yüzünü
İnsan neye yarar dil olmayınca

Ne hallere saldım dertli başımı
Çileler döndürdü ömür taşımı
Elimin tersiyle sildim yaşımı
Sırrım sezilmedi sel olmayınca

Aşk olmazsa aşk atına binilmez
Sevilmeyen lokma candan yenilmez
Uçan her canlıya arı denilmez
 Peteğe yığdığı bal olmayınca

Ehil olan sözün özünü söyler
Tutuşan canlara serinlik eyler
DÜNDAR’ım öylesi dostluğu neyler
Kapılar kapıma yol olmayınca
                   

SU

Adem toprağından suyla yoğruldum
Su benim hayatım su her şeyimdir
Tek damla su ile yoktan var oldum
Su benim hayatım su her şeyimdir

Buharlaştı göğe çıktı kalmadı
Rahmet olup geri üstüme yağdı
Durmadan tükettim hiç azalmadı
Su benim hayatım su her şeyimdir

Dere oldu nehir oldu göl oldu
Dağ ova dolaştı deryayı buldu
Biz kirlettik o yeniden duruldu
Su benim hayatım su her şeyimdir

Kadehte efkarım mezede tadım
Çiçeğimi bostanımı suladım
Banyo yaptım vücudumu yıkadım
Su benim hayatım su her şeyimdir

Çay demledim yemek yaptım nan oldu
Hem aziz mübarek hem tufan oldu
Damarımda al kınalı kan oldu
Su benim hayatım su her şeyimdir

DÜNDAR der ki  su sesine dolandım
Şu yalan dünyayı hiç bitmez sandım
Musallada su dökünüp arındım   
Su benim hayatım su her şeyimdir 

ÇAREYİ ARARSAN

Çareyi ararsan ehlinde ara
Lokman olmayanın dermanı olmaz
Bir menzil seçmeden düşme yollara
Hedefsiz hayalin kervanı olmaz

Çiçeksiz bahçede bülbül öter mi
Kutup ikliminde hurma biter mi
Yıkılan hanede ocak tüter mi
Virane yerlerin dumanı olmaz

 Mavi gök kubbeye ilâhi direk
Tertemiz doğaya sevecen yürek
Her türlü yeşili korumak gerek
Baltalı toplumun ormanı olmaz. 

DÜNDAR sır bilmeze sırrın duyurma
Toy rehberi kılavuza buyurma
Gözlerini pusuladan ayırma
Rotayı şaşanın limanı olmaz


ÂŞIK SELÂHETTİN DÜNDAR’IN ALDIĞI
PLÂKET, TEŞEKKÜR, TAKDİR ve ONUR
BELGELERİNDEN BAZILARI:

1.T.C KÜLTÜR BAKANLIĞI (ŞİİR YARIŞMASI TÜRKİYE BİRİNCİLİĞİ) 1.Halk Şairleri Arası, ”İsrâfı Önleme Tasarrufa Ç:ağrı” adlı şiir yarışması BİRİNCİLİK ÖDÜLÜ;

2) T.C. KÜLTÜR ve TURİZM BAKANLIĞI, Araştırma ve Eğitim Genel Müdürlüğü,                  Cumhuriyetimizin 80.Yılı kutlamaları dolayısıyla 27–28 Ekim 2003 tarihleri arasında düzenlenen “Ankara’da Ozanlar Şöleni”nde gerçekleştirilen törende TEŞEKKÜR BELGESİ;

3) 1998, AZERBAYCAN/BAKÜ Televizyonumuzda yapılan programda TEŞEKKÜR BELGESİ

4) 1998, AZERBAYCAN RADYOSU Radyosunu ziyaret  ve yapılan program sebebiyle  TEŞEKKÜR BELGESİ

5. 19–12–1999 FOLKLOR ARAŞTIRMALARI KURUMU ŞEREF BELGESİ, Türk Halk Kültürü çalışmalarına yaptıkları değerli katkılarından DOLAYI “TÜRK FOLKLORUNA HİZMET ÖDÜLÜ” ve ŞEREF BELGESİ,

6. 22–03–1998, TC. KÜLTÜR BAKANLIĞI“Âşık Veysel ve Ozanlar Haftası Etkinlikleri” çerçevesinde Bakanlığımız öncülüğünde, ozan vakıf, kooperatif ve derneklerinin işbirliği ile 22 Mart 1998 günü düzenlenen “Âşık Veysel’i Anma Günü” programında TEŞEKKÜR BELGESİ

7. 23–09–2000, T.C.KARS VALİLİĞİ, KARS ’ta yapılan “ II. ULUSLARARASI ÂŞIK ŞENLİK ŞÖLENİ ”ne katkıları sebebiyle TEŞEKKÜR BELGESİ,
  
8. 09 Mayıs 1998 (Hıdırellez Festivali Şenlikleri) Çalıklı, Valandovo, Makedonya, MAKEDONYA CUMHURİYETİ, HALK OZANI SELAHATTİN DÜNDAR’a  Festivalin düzenlenmesi ve yapılmasında sunduğu katkısı için TAKDİRNAME,

9. ANKARA HALK ÂŞIKLARI KÜLTÜR ve ARAŞTIRMA DERNEĞİ (AŞDER), 22.03.1997 AŞ-DER Yönetim Kurulu Başkanlığı, Derneğimiz, “Halk Ozanlığı ve Âşıklık Geleneğinin; Araştırılması, Yaşatılması ve Tanıtılması” konusunda yaptığınız çalışmalardan dolayı TAKDİR ve TEŞEKKÜR BELGESİ,

10. T.C. KÜLTÜR BAKANLIĞI Tertip Komitesi 13–14–15 Ekim 2000, “Geleneksel 2.Ozanlar Haftası Etkinlikleri”mize Katkılarından dolayı TEŞEKKÜR BELGESİ 

11. 5–7- Haziran 1998 tarihlerinde BAYAT KAYMAKAMLIĞINCA, Birinci Uluslararası BAYAT OĞUZ ve TÜRKMEN KÜLTÜR ŞÖLENİNE Katkılarından Dolayı Teşekkür Ederiz.
12.  T.C  ESKİŞEHİR VALİLİĞİ, TERTİP KOMİTESİ 1991 Dünya Yunus Emre Sevgi Yılı MADALYA.
13. T.C. 20-26 Mayıs 1979 SİLİFKE FESTİVALİ SİLİFKE KAYMAKAMLIĞI TERTİP KOMİTESİ MADALYA,
14. 1978 Uluslararası Silifke Kültür Festivali, SİLİFKE KAYMAKAMLIĞI MADALYA 

15. T.C. ANKARA VALİĞİ TERTİP KOMİTESİ1  “Mayıs 1988, TEŞEKKÜR BELGESİ

16. 13–12–1997, Ankara Âşıklar Şöleni, MİLLİ EĞİTİM SAĞLIK EĞİTİMİ VAKFI TAKDİR ve ŞÜKRAN BELGESİ

17. Milli Eğitim Sağlık Eğitimi Vakfı Adına (MESEV)’e karşı göstermiş olduğunuz candan ilgi ve sunulan katkılar sebebiyle TAKDİR ve ŞÜKRAN BELGESİ

18.T.C.ESKİŞEHİRVALİLİĞİYUNUSEMREKÜLTÜR  6–10 Mayıs 1994 tarihleri arasında düzenlenen “YUNUS EMRE KÜLTÜR VE SANAT HAFTASI” programlarına katkılarından dolayı TEŞEKKÜR BELGESİ

19.Âşık Selâhettin Dündar Radyomuzu ziyaretinizden ve katkılarınızdan dolayı teşekkür ederiz 10 Mayıs 1998 Üsküp Radyosu/MAKEDONYA TEŞEKKÜR BELGESİ

20. ONUR BELGESİ T.C. AFYON VALİLİĞİ 26–30 Ağustos 1994 tarihleri arasında ilimizde kutlanan 72. Zafer Haftası etkinliklerine gösterdiğiniz ilgi ve katkıdan dolayı TEŞEKKÜR BELGESİ

21.ŞÜKRÂN BELGESİ, KOCAELİ ANADOLU DERNEKLERİ BİRLİĞİ PLATFORMU, AĞRI-ARDAHAN-ERZURUM-ERZİNCAN-KARS-IĞDIR-SİVAS, dernekleri TEŞEKKÜR BELGESİ

22. Anadolu Dernekler Birliği Platformuna Destek ve Katkılarınızdan Dolayı ŞÜKRAN BELGESİ

23.PLÂKETİ POLATLI KAYMAKAMLIĞI 1988- TERTİP KOMİTESİ Sakarya Meydan Muharebesi Zafer Şölenine katkılarınızdan dolayısıyla TEŞEKKÜR BELGESİ

24.KARS ARDAHAN IĞDIRLILAR BİRLİĞİ DAYANIŞMA PLATFORMU, Platformumuzca düzenlenen “Kars-Ardahan-Iğdır İllerinde, Tarih, Kültür ve Ekonomi Sempozyumu” na katkıları anısına TEŞEKKÜR BELGESİ

25.T.C. ÇAY KAYMAKAMLIĞI BELEDİYE BAŞKANI (Şenlik Tertip Komitesi) 16 Temmuz 1994 ONUR BELGESİ Çay İlçesi 13. Vişne Şenliğine Katkılarınızdan dolayı TEŞEKKÜR BELGESİ

26.HALK OZANLARI KÜLTÜR VAKFI YÖNETİM KURULU Vakfımızın kurucu üyelerinden Sayın, Ahmet Yılmaz’ın Dostluk ve Dayanışma gecesine verdiğiniz destek sebebiyle TEŞEKKÜR BELGESİ 

27. Büyük ozan Veysel Şatıroğlu’nun 25.ölüm yıldönümü sebebiyle 21 Mart 1998 günü Cumhurbaşkanlığı Köşkü’nde Cumhurbaşkanımız Sayın Süleyman Demirel’in Huzurunda düzenlenen anma programında ilk kez oluşturulan Ozanlar Korosu’na katkıları sebebiyle TEŞEKKÜR BELGESİ

28. KARS DİKME KÖYÜ DERNEĞİ  YARDIMLAŞMA ve KÜLTÜR DERNEĞİ 08–07–2000 Hizmetlerinizden dolayı TEŞEKKÜR BELGESİ,
29. AZERBAYCAN EVİ DERNEĞİ YÖN. KUR. BŞK, AZERBAYCAN EVİ DERNEĞİ, Derneğimize katkılarından Dolayı TEŞEKKÜR BELGESİ.

 30. AŞ-DER Cumhurbaşkanımız Sn Süleyman Demirel’in himayelerinde Geleneksel 5. Ankara Halk Âşıkları Bayramı’na Katkıları sebebiyle TEŞEKKÜR BELGESİ

31.1996 Yılında Kars-Dikme Köy Kültür ve Dayanışma Derneğini bizlere                         kazandırılması sebebiyle  TEŞEKKÜR BELGESİ.

 32. İzmir Kars-Dikme Köyü Derneği Temsilciliği 09/ 07/2000  PLÂKET

 33. ANKARA AYRANCI LİSESİ Okulumuz ve Millî Eğitim Camiasında uzun süredir vermiş olduğunuz kutsal hizmetlerinizden dolayı TEŞEKKÜR BELGESİ.

34. AYRANCI LİSESİ KORUMA DERNEĞİ02 -10–1984, PLÂKET,

35. 1988 Yıldırım Beyazıt Liseliler Derneği, Derneğe katkılarından dolayı TEŞEKKÜR BELGESİ.

36. YIL-DER Yönetim Kurulu MİLLİ EĞİTİM BAKANLIĞI KONUR MENEKŞE DERSANESİ, 24–11–1996, TEŞEKKÜR BELGESİ,

37. SAYIN: SELAHATTİN DÜNDAR KURUCU ve FİZİK ÖĞRETMENİ OLARAK DERSANEMİZİN 20.KURULUŞ YILINDA: BUGÜNE KADAR GÖSTERDİĞİ ÖZVERİ sebebiyle TEŞEKKÜR BELGESİ,

38. AŞDER, ANKARA HALK ÂŞIKLARI KÜLTÜR ve ARAŞTIRMA DERNEĞİ, Halk Ozanlığı ve Âşıklık geleneğinin; araştırılması, yaşatılması ve tanıtılması konusunda yaptığı çalışmalardan dolayısı ile 25–03–1995 tarihli TAKDİR ve TEŞEKKÜR BELGESİ,

39. AŞ-DER, Yönetim Kurulu Adına Çoban Hüseyin ÇEMREK, PLÂKET,

40. İNCESU ANADOLU LİSESİ MÜDÜRLÜĞÜ, OKULUNA İLGİ ve KATKILARI dolayısı ile TEŞEKKÜR TAKDİR ve TEŞEKKÜR BELGESİ 

SANATÇININ ESERLERİ

  1. DÜNDAR Selâhettin-ÇATİNKAYA Haydar; TEREKEMELER (Karapapak Türkleri) El Kitabı “Araştırma-İncelem”Dündar Eğitim Yaynları. Alf Matbaası, 3.Baskı, Eylül 2004, Ankara
  2. DÜNDAR Selâhettin “ÇUVAL” Alf Matbaası, Ocak 1999 Ankara, Özel Konur Menekşe Dershanesi, Konur Sok.No:47 Kızılay/ANKARA, Tel: 0312419 31 44
  3. DÜNDAR Selâhettin “BAŞAK”, Alf Matbaası, 1977, Ankara, Özel Konur Menekşe Dershanesi, Konur Sok.No:47 Kızılay/ANKARA
  4. DÜNDAR Selâhettin “BAĞDAŞ”, Alf Matbaası,  1991, Ankara, Özel Konur Menekşe Dershanesi, Konur Sok.No:47 Kızılay/ANKARA


FAYDALANILAN KAYNAKLAR

  1. DÜNDAR Selâhettin-ÇATİNKAYA Haydar; TEREKEMELER (Karapapak Türkleri) El Kitabı “Araştırma-İncelem”Dündar Eğitim Yaynları. Alf Matbaası, 3.Baskı, Eylül 2004, Ankara
  2. DÜNDAR Selâhettin “ÇUVAL” Alf Matbaası, Ocak 1999 Ankara, Özel Konur Menekşe Dershanesi, Konur Sok.No:47 Kızılay/ANKARA
  3. Tel: 0312419 31 44
  4. DÜNDAR Selâhettin “BAŞAK”, Alf Matbaası, 1977, Ankara, Özel Konur Menekşe Dershanesi, Konur Sok.No:47 Kızılay/ANKARA
  5. DÜNDAR Selâhettin “BAĞDAŞ”, Alf Matbaası, ,  1991, Ankara, Özel Konur Menekşe Dershanesi, Konur Sok.No:47 Kızılay/ANKARA
  6. DÜNDAR, Songül, “ŞAVAŞLARIN KADINI ”  (Hikâyeler), ISBN: 975-605-0068-00-9, Kitap Matbaası, Cinius Yayınları, 2007, Çağdaş Türk Yazarları. 24O s.
  7. DÜNDAR, Songül, “Şoför AĞA” (Hikâyeler), 2008,  ISBN: 975-605-0068-00-9, Kitap Matbaası, Cinius Yayınları, Çağdaş Türk Yazarları. 224 s.
  8. YILDIZ, Muharrem; (DANIŞMAN, Yrd. Doç. Dr. Dilek ERENOĞLU Yönetiminde Tez Çalışması, KARAPAPAK (TEREKEME) TÜRKLERİT.C. Osmangazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Türk Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı.
  9. ÖZKAN, Prof. Dr. Nevzat, Türk Dilinin Yurtları, Akçağ Yayınları, Ankara, 2002

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder