6 Ekim 2016 Perşembe

AHMET AYAZ’IN ŞİİR KİTABI “SİHİRLİ MEKTUPLAR” ÇIKTI, Abdullah Çağrı ELGÜN


AHMET AYAZ’IN ŞİİR KİTABI
 “SİHİRLİ MEKTUPLAR” ÇIKTI

                                                Abdullah Çağrı ELGÜN

AHMET AYZA’IN HAYATI HAKKINDA BİLGİLER
1947’de Gaziantep/Oğuzeli’nin Yakacık Köyünde doğdu. İlköğrenimini Yakacık Köyünde, Orta ve Lise Tahsilini Gaziantep’te tamamladı.
Uzun Süre Gaziantep Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü emrinde şef olarak görev yaptı.
Şair, araştırmacı yazar ve gazeteci olarak dikkatleri üzerine çekti.  Bir süre Atatürkçü Düşünce Derneği, Gaziantep Gazeteciler Cemiyeti gibi daha birçok derneğin yönetim kurulu üyelikleri ve dernek üyelikleri görevlerinde bulundu. Birçok dergide şiirleri yayınlanmış,  gazete ve dergilerin bir kısmında da “Kültür ve Sanat Sayfaların” çıkartılmasına katkıda bulunmuş ve bu sayfaları yönetmiştir.
 “Doğduğum Günden Beri, Mayıs 2007”  adlı şiir kitabının sunuş yazısında, Gaziantep Gazeteciler Cemiyeti Yönetim Kurulu Başkanı, sayın Abdullah Sabri KOCAMAN, sanatçı Ahmet AYAZ’dan için şöyle diyor:
“ ‘Bir ülkenin türkülerini yapanlar yasalarını yapanlardan daha güçlüdür.’  Büyük ozan Pablo Neruda.  Geleneğin, göreneğin, örf ve adetlerin, özgün yaşamın sonuçlarına bakarak… Her kuş kendi coğrafyasının renklerini taşır kanatlarında…’ sözünde olduğu gibi,  sayın AYAZ da kendi coğrafyasının renklerini yansıttığı, bu kitabıyla, önemli bir çalışmaya imza attı.”  
“SİHİRLİ MEKTUPLAR”(ŞİİR) KİTABI HAKKINDA 
Toplam elli beş (55) sayfadan oluşan bu şiir kitabı ISBN: 975-605-85854 numarası ile piyasaya sürülüyor.
İncili Pınar Mh.Nail BİLEN Cd. 5 Nolu Sk. Kaanlar İş Merkezi Altı, No: 4/B, Şehitkamil / Gaziantep; (www.damlamatbaa.com.tr.) Adresinde basılıyor.

Kitap yazar ve şair Ahmet AYAZ’ın önsözü ile başlıyor. Daha sonra Türk Edebiyatı tarihince ünlenerek şiire damgasını vurmuş, on bir (11) şairin, şiir ile ilgili, şiir hakkındaki görüşlerine yer veriliyor.  
Ressam, karakalem ustası, Halil GÖREN’in kara kalem çalışmasından Ahmet AYAZ’ın bir fotoğrafı sayfaya yansımış.
Bu kitapta, Türk edebiyatında, adına: “Taşlama, Hiciv, Satir” adı verilen otuz iki adet (32) şiir yer alıyor.
Yazar ve şair, Ahmet AYAZ hakkında yirmi iki (22) sanatçının görüş ve düşüncelerine yer verilerek burada, okuyucuların istifadesine sunulmuştur. Sanatçı hakkında yazılan bu görüşler bizi, AYAZ hakkında daha geniş bilgilere sahip kılıyor.  
AHMET AYAZ’IN, ŞİİR HAKKINDA GÖRÜŞLERİ
“Erbab-ı teşaür çoğalıp şair azaldı.
Yok öyle değil şairin ancak adı kaldı.
                                           Muallim Naci”
Şair taslakları, (gerçek şairler gibi olmak isteyip de olamayanlar) çoğaldı, şair azaldı. Dedikten sonar, söylediği sözden sözden dönüp, sözü daha da kuvvetlendirmek, ifadeye canlılık katmak maksadıyla (Rûcu sanatı yapıyor.) yok öyle değil; (şair falan kalmadı) şairin ancak adı kaldı. Diyerek Târiz’de bulunuyor. Eleştiriyor, hicvediyor, taşlıyor…

Gevheri’ de bir şiirinde: 
Hey, ağalar zaman azdı!
Düşmüşe, el üşer oldu.
Küllükte sürünen eşek,
Cins atla yarışır oldu…
Palas üstünde yatmayan,
Bıyığına pala batmayan,
Porsuk ardından yetmeyen,
Ceylana erişir oldu…
Evlerinin önü yazı,
Yayılır turnası kazı,
Yaşına yetmedik kuzu,
Koç ile vuruşur oldu…
Gevheri der işler hata,
Katırlar, baskındır ata,
Olur olmaz maslahata,
Çocuklar karışır oldu…
17. yüzyılda Gevherî, yani bundan dört asır kadar önce, şairin söylediğine bakın. Taa o zaman “Hey ağalar zaman azdı” diyor. Ya bir de bu zamanı, bu günleri görseydi, ne derdi ki?..

“Küllükte sürünen eşek / Cins atla yarışır oldu” diyor şair. Buna kim ne demeli? Yani, haddini hududunu bilmeyen bazı insanların, kendi seviyelerinin üzerindeki üstadların tevazuundan, olgunluğundan, alçak gönüllülüğünden istifadeyle, kendilerini onlarla bir tutar, hatta daha üstün görür hâle gelmesi, şaşılacak hallerden değildir. 
O kadar hatalı ve yanlış iş yapanlar çoğaldı ki, üstelik yaptığı işi doğru zannetmeleri de işin tuzu biberi...  Üstaddan önde usta ile yarışmaya kalması, hatta aynı bulvarda önde yürümesi de daniskası… Peki bunları bugünlere getirsek acaba şimdi nasıl bir şiir yazardı? Demek ki o günden bu güne pek fazla da değişiklik yok diyelim.

17. yüz yıl halk şairlerinden Gevheri’nin şu şiiri de Ayaz’ın dertlendiği, muzadrip olduğu konulara parmak basmakta ve serzeniş yapmaktadır:  
Âşık Ruhsati de şiirinde:
Koyun belli değil, kurt belli değil.

Başım ayık değil kederden yastan,
Ah ettikçe duman çıkıyor baştan,
Harâba yüz tuttu bezm-i gülistan,
Yayla belli değil, yurt belli değil.

Çark bozulmuş, dünya ıslah olmuyor,
Ehl-i fukaranın yüzü gülmüyor,
Âşık Ruhsatî, dediğin bilmiyor,
Yazı belli değil, hat belli değil?
                                      RUHSATİ

Sanatçı Ahmet AYAZ da Şiir hakkındaki görüşlerini: Âşık Ruhsati, Âşık Gevherî, Âşık Seyranî, Şeyhî, Muallim Naci…ve benzerleri gibi serzenişlerle “Sihirli Mektuplar” adlı şiirinde dile getiriyor: 
Sanatçı camiasında çokça görülen kıskançlıklar, turfandalıktan olmuşluğa, çıraklık etmeden kalfalığa, kalfa olmadan ustalığa soyunan ve usta gibi hareket eden çırakların, usta gibi olmak ve davranmak isterken icraatları esnasında elindeki malzemeleri, mezbele haline getirdiklerini, onların anasını bellediklerinden sitem ve sitayiş ediyor. 
Kendisini de usta kabul etmeyen ve yazdığı “Sihirli Mektuplar” adlı şiirinin birinci dörtlüğünde: “Benim gibi, ustalıktan ıraklar,  Şiirlerin anasını belledi…”   diyerek kendisini de bu sanatçılardan farklı görmiyor. Egodan, benlikten, büyüklenmeden, ve her türdeki aşağılık duygularından arınmış, kurtulmuş olduğunu, bu şiirde ileri sürdüğü düşüncelerinden de açık seçik bir şekilde anlmaktayız.  Şairi, bu yüce görüş ve düşüncesinden dolayı kutlamamak mümkün değildir.

Kitabına isim olarak koyduğu; ve şiir kitabının muhtevasını, özünü kısaca anlatan sanatçı Ahmet AYAZ’ın “Sihirli Mektuplar” adlı şiirinin tamamını, aşağıya alarak okuyucularımızın görüş, değerlendirme ve istifadesine sunuyoruz:

SİHİRLİ MEKTUPLAR

Kendisini, usta sanan çıraklar,
Şiirlerin anasını belledi…
Benim gibi, ustalıktan ıraklar,
Şiirlerin anasını belledi…

İltifata, kucak açıp duranlar,
Türk diline, tuzak cümle, kuranlar,
Kafiyeyi, mavzer ile vuranlar,
Şiirlerin anasını belledi…

Manzumeyi bilmez, görmemiş nesir,
Toplasan çıkarsan, sonucu kesir,
“Ustasın!”, sözüne, olunca esir,
Şiirlerin anasını belledi…

Hele bir de övünmeler, yalanlar,
Asaleti götürüyor, talanlar.
Utanmadan, kafiyeyi çalanlar,
Şiirlerin anasını belledi…

Dert görmemiş, elma gibi yanaklar,
Gül açmayan, bahçelerde konaklar,
Eli kalem tutan, bazı bunaklar,
Şiirlerin anasını belledi…

“Kalemin susmasın ustam çok yaşa!..”
Deyip de cahile olmayın maşa,
Kendini, sanınca bu işte paşa,
Şiirlerin anasını belledi…

Ayaz’ım ben, “Ben Ustayım !” diyenler,
Göz önünde duvarlara siyenler,
Kuralları kemirerek yiyenler
Şiirlerin anasını belledi…
AYAZ, Ahmet, 2013, Sihirli Mektuplar (ŞİİR), s.34-35

 “Şiir, şairin iç dünyasını yansıtır. Biraz da zor iştir; fakat işçilik işi değildir. Kelimelerin yan yana dizilmesiyle meydana gelir; ama kelimeleri de şiirin ustaları dizer; çünkü kabiliyet gerekir. Kabiliyet ise şairlerin yaradılışlarında mevcuttur.”

Şiirde ölçü, uyak, olmasa da nesirden farklı bir yapıdır. Bir anlam bütünlüğü, bir ana fikir olmalıdır. Ne yazık ki, bugünlerde şiirin büyük çoğunluğu da siyasî mafyaların eline geçti. A dergisini çıkaranlar sadece A’da, B dergisini çıkaranlar sadece B’de, C dergisi ve gazetesinde yazanlar da sadece C’leri görür ve ancak C’leri yayınlarlar, başka şair ve şiire bütün kapılar kapalıdır ki bu müthiş bir yozlaşmadır. Yayıncılar bunlardan farklı değildir. Bugünün basın ve yayın dünyasının takip ettiği politika budur.  

“…Türk şiiri kan kaybına uğradı; ama ne olursa olsun bir Necip Fazıl KISAKÜREK, bir Tevfik FİKRET, asla inkar edilemezler. Günümüzün ustalarından Yavuz Bülent BAKİLER, Abdürrahim KARAKOÇ, Hüseyin Nihal ATSIZ, …vb.leri destan şairi Niyazi Yıldırm Geçosmanoğlu, edebiyatımızda sönmeyen birer yıldız olarak parlayıp duracaklardır.
Eline kalemi alanların hepsi de şair olsaydı, Ahmet HAŞİM’in, Muallim NACİ’nin isimleri çoktan unutulurdu.
Yukarıda belirttiğim gibi tezekten kale yapmayın. Bir yağmur sonucunda sel götürür, her tarafı pis kokular sarar, rezil olursunuz. Şiir konusunda şiirin ucundan kıyısından bir şeyler anlatmaya çalıştım.”

Sayın Ahmet AYAZ, şiir hakkında düşüncelerini sıraladıktan sonra, bir de usta kalemlerimiz ne demişler onlara bir göz atalım.” diyerek usta kalemlerin “Behçet NECATİGİL (Şiir Defteri), Suut Kemal YETKİN (Denemeler), Hasan Hüseyin (Yazko Edebiyat), Munis Faik OZANSOY (Hisar), Cahit Sıtkı ERDOĞAN (Ziya’ya Mektuplar), Orhan Veli KANIK (Varlık Dergisi); Nazım Hikmet RAN (Mapushaneden Mektuplar), Necip Fazıl KISAKÜREK (Büyük Doğu), Ahmet Hamdi TANPINAR (Yaşadığım Gibi), Abdulhak Hamit (Makber), Nurullah ATAÇ (Günce), Yavuz Bülent BAKİLER (Bizim Ece), hakkındaki görüşlerini dile getirir.

Sayın Ahmet AYAZ, (Kavgam Barış İçin) adlı kitabında da şiirle ilgili olarak şu görüşlere yer veriyor:
“…Taş ve biriketlerin dizilişinden binalar, sözcüklerin dizilişinden ise şiirler meydana gelir; ama her ikisi de usta ister. Şiirin hası, okuyucunun beyninde iz bırakır. Gerisi baş ağrısıdır.”

Şiir için söylenecek çok şey vardır. Şiir için söylenmiş çok şeyin yetmediği gibi  söylenecekler de asla yeterli olmayacaktır.
Şiir yazmak hem kolaydır hem de çok çok zordur. Bir Fransız yazar: “Yirmi bin yıl sonra okunmayacağımı bilmeseydim, elime kalemi almazdım.” diyor.
Yahya Kemal: “Bir şiiri yazdığımda kelimeler oturmamış ise bu şiiri çoğu kez uzun yıllar askıya alırım, bekletirim. O şiire, bir kelimeyi yerleştirmek için yıllarca beklerim, bulduğum kelime uymazsa yine beklerim. Böylece bir şiiri, bazen on yıl, on beş yıl beklettiğim olmuştur.” demektedir.  Ahmet AYAZ’ın düşünceleri de bundan farklı değildir.

Doğrusunu söylemek gerekirse şiir, bir mermer ustasının mermere, bir hattatın yazıya, bir kuyumcunun altına, zümrüte, elmasa sanatını, zekâsını, hayâllerini içinde yetiştiği kültürün can verici değerlerini, birikimlerini nakşetmesi, kazıması yontması, cilalaması kadar zor bir iştir şiir. Sabır, zaman, azim, çalışma ve alın teri ister.

Şiir, okunduğu esnada insanı duygulandıran, düşündüren, düşünürken güldüren, bir şeyler veren ve yığınların yüreklerini o şey uğrunda titretendir. 

Şiir, bazen dağda Köroğlu, Dadaloğlu, bazen bir tekkede Yunus, Hacıbektaş  bazen yumruklarımızı sıkıp sessiz sessiz gözyaşı döktürten, bazan da elimizi kulağımıza attırıp hüngür hüngür ağlatan büyülü bir şeydir. Yoksa, şiir şiir olmaktan çıkıp nesir olur. Halbuki, şiirde nesirden uzak belirli bir fark olmalıdır.  İşte, şiiri nesirden ayıran en önemli fark, söylenmek istenen sözün özünü, bin bir maksadı, kısa ve öz olarak, kolay ve etkileyici bir âhenk ve musıki içerisinde, kelimelerle rakseder gibi bir veya birkaç mısrada anlatabilme maharetinden ibarettir.     

AHMET AYAZ’IN ŞİİRLERİNDEKİ KONULAR

Şiirlerinde, Ahmet AYAZ, AYAZ, Deli Ozan mahlalarını kullanan sanatçı, arzu ettiklerini başarmak, hedefe varmak arzusunu taşıyor. Bu idealle dopdolu alarak yola çıkan sanatçı, her hedefe varışta hedefler büyüdüğünden olsa gerek ülküsüne ulaşamıyor. Uğrunda çile çekiyor, meşakkate katlanıyor ve yorulan bedenine rağmen, insana hizmeti kendisine ilke edinen bir yol seçiyor.
Şiirlerinin çoğunda, Türk edebiyatımızın millî vezni (parmak hesabı adı da verdiğimiz) heceyi kullanan sanatçının şiirleri, halka dönük, halkın içinden halktan biri olarak, halkın dertlerini sıkıntılarını, törenleri, töreleri, törelerin yerin dibine batası katı kurallarına baş kaldırır. AYAZ kalemini,kılıç gibi keskin, silah gibi öldürücü, ve etkileyici olarak kullanan, ender sanatçılardan biridir.
Yasaları vicdanında saklı sayan, hiçbir korkuya gönlünde yer vermeyen, Şah’tan, Padişah’tan korkmayan; ancak arkada ağlayıp kalanların tasasını yüreğinde taşıyan bir sanatçıdır AYAZ…
Gönlündeki sevgi tellerini akortlayıp, notalarla nağmeler dizerken Yunusça söylemekten zevk alır. Bu sevgiyle kendinden geçer. Sevgi bağının şerbetini kana kana içer. Yunus Emre’nin: “ Bir siz dahi sizde bulun; benim sizde bulduğumu.” dediği gibi sevgide Yunus’a ulaşmak hatta Yunus’u geçmek ister.
Ahmet AYAZ, Hayatın mektebinde okuyup, halısını, kilimini, heybesini, keçesini çok eziyetlerle tepip ince ince dokumuştur… Toplumun dertlerini dert edinmiş, meclise seçilen vekillerin asıllarına nasıl ihanet ettiklerini görmüştür. Ömürlerini bunların önderliğinde, gösterdikleri yolda, izde devam ettirirken herkesin, onlara bağladığı umutlarının sönmesi, çıkan rezaletliklerin sel olup taşması, halkı ürkütmüş, korkutmuş; ama gözünü açmıştır. Verilen sözlerin yerine getirilmemesi, sonu gelmeyen hayallere bağlanan ümitler; ve adaletin bir türlü tecelli etmemesi neticesine uğranılan mağduriyet, sanatçı AYAZ’ın şiirlerinde halkın terennüm edemeyen sesi olarak tecelli etmiş, halkın hislerine tercüman olmuştur. 
Yalan dolan, içi boş sıkılan nutuklar. Avrupa Birliği hayâli ile avutulan ve kandırılan millet evlatları. Halkın arzu ettiği kanunların bir türlü meclisten çıkarılamaması. Halkının içinden çıkamaz girdaplara sokularak boynuzlatılması, şairi içten içe göğündürmektedir. 
Şair, halkın derdiyle dertlenmiş, onları haykırmakta, yükselen feryatların susturulmasını istemekte; fakat aldıran olmamakta. Sesler tekrar sahibine dönmektedir.  “Abooo!”  şiiri bu feryatlardan ancak biridir:
“ABOOO !..” şiirinde:
… Seçilenler, halka ihanet etti,
Ömrümüz onların izinde bitti.
Umutlar yanarak kül oldu gitti,
Rezalet sel olup taştı da taştı.

Neyleyip nettiysek sonu boş çıktı,
Bu millet yalandan usandı bıktı.
Hükümet AB'yi kafaya taktı,
Kanunlar kabında şişti de şişti.

Ayaz'ım daha da övünmekteyiz,
İçimiz yanıyor gövünmekteyiz.
Gögsümüze vurup dövünmekteyiz,
Boynuzlar boyları aştı da aştı...
“Şair, şair sen üzüldükçe ve öldükçe yaşarsın”, “Bırak beni haykırayım, Susarsam sen matem et; Unutmaki şairleri haykırmayan bir millet, sevenleri toprak olmuş, öksüz çocuk gibidir.” diyen bir dönemin ünlü şairlerinden Faruk Nafiz ÇAMLIBEL ve Mehmet Emin YURDAKUL’dan bir farkı olmayan Ahmet AYAZ, ülke derlerini kendisine dert edinir. Yunus, Mevlâna inancıyla insanları kucaklar. Azerbaycan, Türkistan, Karabağ, Kafkaslar, Çeçenistan, Bosna, Oğuz Boyları ve buralarda, bir türlü tecelli etmeyen hasta adalete, doktor ve ilaç bulmak ister. Hürriyet güneşinin doğacağı günü ve bu aynı dünya, halkının huzur ve sukûnu bulmasını ister. Yönü hep Balkanlar, Türkistan Ortadoğu ve meseleleri olarak, yüreği buruk ve çaresizlik ile dertlerini içine gömer.
Fuzûlî:  “Her ne var ise, aşk imiş âlemde;  İlm bir kıl-ü kâl imiş ancak”Aşk derdiyle hoşem, el çek ilacımdan tabib; Kılma dermam kim helâkım zehr-i dermanındadır.” derken,   
Güçer KAFA da (Anafilya)da:
Sevdiceğim! Cânânım! Aşkın ile mestim yâr…
Senden gayrı ne varsa, alâkamı kestim yâr!

Senden uzak ellerde, hasretinle biçare,
Her seher pencerene, rüzgâr olup estim yâr!

Neylerin elemiyle, gezinirken âvâre,
Geceleri kalbini, çınlatan o, sestim yâr!”  diyor. 
Sevgi olmadan, sevgili olmadan, aşk olmadan yaşamak, hayatı anlamlandırmak ne mümkün?.. Hayat, sevgisiz aşksız çekilebilir mi?
Mevlânâ: “Kim ki içinde bir parça aşk ateşi yoktur,  odundan farksızdır” der. Burada “o dun” üç mânâya gelmekte ve Tevriyeli olarak kullanmaktadır. Birinci anlamı “odun, kuru ağaç”, ikinci anlamı, “eşekten aşağı, en aşağı”, üçüncü anlamı ise “bayağı” dır. Demek ki sevgisiz yaşanamaz. Sevgisiz, sevgilisiz olunamaz.
Ahmet AYAZ ise aşağıdaki şiirde bu duyguları, bizlere başka türlü yansıtarak  sevgilisinin gelmesini istiyor. Sevgisiz, aşksız ve sevgilisiz olunamayacağını adeta haykırıyor:
“TEZ GEL HA TEZ GEL!
Uzaklardan bakma bana el gibi,
Dalında susayıp, solan gül gibi.
Çöle hasret kalmış, esen yel gibi,
Bekliyorum tez gel; tez gel ha, tez gel!”
Sanatçı Ahmet AYAZ’da, milleti yönlendiren didaktik (öğretici), halkını eğiten, onlara ufuk açan, birlik beraberlik ülküsü aşılayan, çalışmayı bir ibadet gibi kutsal gören bir anlayış ileri görüşlülük, uzak hedefleri fark etme ve aşk vardır. Bu aşk, asla sönmemektedir. Milletini seven ayrılıklara gayrılıklara fırsat vermeden, “Türkmen, Arap, Çerkez, Kürt’le birleşip, seslenerek” , Birlik ol, oğlunla kızınla çalış; Elinde bel, kürek kazma kırıksa; İşleyen iğneyle, bizinle çalış.” diyerek onlara neler yapması gerektiği konusundaki hedefi gösteriyor. Başkalarının yaptıklarıyla kendisini mukayese etmesi gerektiğini ve  “Olanca gücünle hızınla çalış.” diyerek onları, bu yarışta geçmenin, memleket ve millet için bir borç olduğunu hatırlatır. Bunun için bütün deney ve tezleri kullanıp çalışmanın gerekliliğini vurguluyor. 
KÖYLÜ KARDEŞİME
Bu büyük ulusu yüceltmek için,
Birlik ol, oğlunla kızınla çalış.
Elinde bel, kürek kazma kırıksa,
İşleyen iğneyle, bizinle çalış.

Türkmen, Arap, Çerkez, Kürt’le birleşip,
Benlik çıkarana bir mezar eşip,
Yan bakan düşmanın bağrını deşip,
Olanca gücünle hızınla çalış.

Düşün hele yatmak yakışır kime?
Çalışarak güç ver güzel ülkeme.
Mahsulü derince iş bitti deme,
Yazınla, kışınla, güzünle çalış.

Ayaz'ım bak eller neler yapıyor?
Yerden aya merdivenler takıyor.
Bir pil ile dünyaları yakıyor,
Bütün deneyinle tezinle çalış.

AHMET AYAZ’IN, BÜTÜN ŞİİRLERİNDEKİ ÖZELLİKLER

Ahmet AYAZ’ın, şiirlerinin konusu çeşitlidir. Şair şiirlerin konusunu gerçek hayattan, yaşanmış olaylardan, hikâyelerden ve halkın içinde bulunduğu kişiler ve gerçeklerden alıyor. Aşk, gurbet, ayrılık acısı, ölüm, bayramlar, çocuklar, köylü halk, felek, Atatürk, içinde yaşadığı, acısını, sancısını, sevinç ve mutluluklarını paylaştığı Türk Halkı, Irak Halkı, Azerbaycan, Türkistan, Çeçenistan, Kafkaslar ve buralarda yaşayan halk. Albümdeki resimler, mahalle kızları, Mehmetçikler, bahar, yaz, kış, rüzgar,  memleket köşeleri, Gaziantep, Harran, Antalya ve yörelerin güzellikleri,Türk halkının yaşayış biçimi, duyuş ve düşünüşü gibi konular ele alınıyor.

Ahmet AYAZ’ın şiirlerindeki nazım şekilleri, Türk Edebiyatındaki şiirinin en güzel örnekleri arasına girmiştir. Şiirde nazım şekilleri olarak; duyguların coşkun ve üstünlükle dile getirildiği, içimizde bir heyecan uyandıran türüne, LİRİK ŞİİR denmektedir.
Örnek: Necip Fazıl KISAKÜREK’in, “Bu Yağmur”, Ali Baş’ın: “Sevgililer Günü” şiirleri gösterilebilir.
Öğretmek bilgi vermek, bir düşünceyi benimsetmek maksadıyla yazılan şiir türlerine, DİDAKTİK ŞİİR denmektedir.
Örnek: Mehmet Âkif  ERSOY’un: “ Asım, Seyfi Baba” şiirleri.
 Vatan, millet, memleket, savaş, kahramanlık gibi duyguların üstünlükle dile getirildiği şiirlere, EPİK ŞİİR denmektedir.
Örnek: Mehmet Âkif  ERSOY: “İstiklâl Marşı”, Orhan Şaik GÖKYAY: “ Bu Vatan Kimin?”, 
Tabiat sevgisini, köy ve kır ve tabiat hayatını, onlara karşı hasreti dile getiren şiirlere PASTORAL ŞİİR denir.
Örnek: Abdurrahim KARAKOÇ’un: “Güney İlleri”, Faruk Nafiz ÇAMLIBEL’in: “Çoban Çeşmesi”, Rıza Tevfik BÖLÜKBAŞI’nın: “Uçun Kuşlar Uçun” şiirlerini göstermek mümkündür.
Ahmet AYAZ’ın şiirleride ise bu çeşitlemelerin bütün örneklerine rastlanmakla birlikte, onun şiirlerinde, şiirin öğretici tarzı dediğimiz, didaktik türünde müthiş bir başarı gösteriyor. Bu yönde başarılarına yeni başarılar katıyor.
AYAZ’ın şiirleri, ölçülü ve kafiyeli anlatım biçimi, sıraya dizilmiş, düzenlenmiş bir hal aldığı için “nazım”dır. Nazımların, estetik kaygı taşıyan, duygulu, heyecanla bir bütünlük kazanmış biçimine şiir denebileceği gibi Ahmet AYAZ’ın yazdıkları, serbest tarz bile olsa, şiir adını almağa hak kazanıyor.
Giderek ölçülü ve kafiyeli yazılmış estetik değer taşıyan, kısa nazımlara “manzume”lere benzemektedir.  Nazım özelliklerini taşıyan edebî nitelikli uzun eserlere de “manzum eser”  dendiğine göre Ahmet AYAZ’ın bu şiirlerinde “manzum eser”  özelliği de taşımaktadır.
Ölçülü ve kafiyeli yazılmış, kısa nazımlara “manzume” adı verilmektedir.
Ahmet AYAZ’ın şiirlerinin şekil özellikleri, muhteva unsurları, âhenk unsurları, dil ve uslûp, şiir türü açısından incelendiğinde de görüleceği gibi halk edebiyatında “koşma” türünün bütün özelliklerini barındırmaktadır. 

Nazmın, en küçük parçası olan mısraları“dize” yerleştirmekte maharet gösteriyor. Sn.Ahmet AYAZ, çoğu şiirlerinin son dörtlüğünde mahlas kullanıyor.  Şiiri oluşturan mısralardaki hece sayılarının eşit olması kuralına dayanan bir ölçü sistemi olan hecede( buna eski şiirimizd parmak hesabı adı da verilir.), büyük başarılar sağlamış olduğunu söylemek yerinde olacaktır.

Kafiye(Ayak,Uyak)ta, dize sonlarında, kafiye yapılan kelimelerdeki ses benzerliği. Buradaki tek sessiz benzerliği yani, yarım kafiyenin, kimi şiirlerine gizlendiğini, bu halk tarzı şiirde de oldukça başarılı olduğunu, şu şiir örneğinde açıkça görmekteyiz: 
“Körler pazarına sıkça indiler,
Tayfada yer verdim ata bindiler.
Harabede köşelere sindiler,”
Yaprak gibi daldan, sıyırdıklarım”  mısralarındaki “n” sesleri “yarım kafiyeyi” oluşturmaktadır.  Mısra sonlarındaki aynı anlamı aşıyan birbirlerine benzer söz ve söz grupları “-diler” rediftir.

ŞAİR, AHMET AYAZ’IN YENİ PİYASAYA SÜRDÜĞÜ
“SİHİRLİ MEKTUPLAR” ADLI ŞİİR KİTABINDAN ÖRNEK ŞİİRLER 
DESTAN
Azmim şaha kalkıp haykıran bir at,
Yıldırım’ın hızı ile koşuyor.
Milletim gülecek bitecek feryat,
Adaletin ruhu ile yaşıyor.

Bütün Avrupa’da ayak izlerim,
Atım kişnemekte eşinip durur.
Yavaş yavaş erimekte buzlarım,
Aklım ihaneti gözünden vurur.

Üstüme çöktüyse bir kara bulut,
Çıkan şimşeklerle kaldıracağım.
Gördüğün hayali rüyayı unut,
Seni hedefinde yıldıracağım.

Tarihe baksana kaç oldu yaşım.
Dünyada adalet benimle başlar.
Her zaman her yerde dik durur başım.
Bizde zulme karşı eğilmez başlar.

Hainler, zındıklar dinleyin beni!
Bizimdir, oturup yattığın yurtlar.
Doğduğuna pişman ederler seni.
Bardak taşıp haykırırsa Bozkurtlar.

Ayaz’ım ben Oğuzlar’dan biriyim.
Karanlığa yağız olur akarım.
Karlı dağda yiğitlerin piriyim.
Cehaleti ateş olur yakarım.
AYAZ, Ahmet, 2013, Sihirli Mektuplar (ŞİİR), s.7

KUŞLARIN SESİNDE SAKLI SEVDAM
Azrail tepemde durup,
Ölüm kapımı çalarken.
Kırıldı elimdeki testi.

Gök gürledi,
Rüzgâr esti,
Dolu vurdu gençliğimi.

Ölümü kaç kez gördüm.
Kaç kere vurgun yedim.
İlkbaharında.

Bilemezsin,
Ömrüm bitti.
Köpüren denizin dalgalarında,
Ve bütün hatıralarım,
Bitmedi.

Ama
Bir gül yaprağında gizli,
Kuşların sesinde saklı sevdam
Bitmedi…
AYAZ, Ahmet, 2013, Sihirli Mektuplar (ŞİİR) s.16

GARİBİM
Garibim!..
Ömrünü sazla geçirdi de…
Saz çalamadı…

Tıpkı benim;
Şiir yazıp şair olamdığım gibi…
AYAZ, Ahmet, 2013, Sihirli Mektuplar (ŞİİR) s.19

CUMHURİYET ÇOCUĞU
O bir,
Cumhuriyet çocuğuydu.
Gazi Mustafa Kemal KILIÇ.

Unutulur mu hiç?
Böyl e bir can böyle bir dost?!.

Bir fakir görse,
Suratı değişir, içi rahat etmezdi.

Ben anamın,
Arap olduğunu söylerdim de
Kendisi Kürtçe bildiği halde,
Ben Kürt’üm demezdi,
Ve Kürtçülük etmezdi.

“Ben Cumhuriyet çocuğuyum,
Türkiye Cumhuriyeti,
Bir bütündür bölünmez!..” derdi.

Tartıya vursam,
Ağırlığınca altın ederdi.
AYAZ, Ahmet,  2013, Sihirli Mektuplar (ŞİİR) s.20

PAPAZKARAM
Papazkaram;
Tatlı belam şarabım benim.

Yorganım yatağımsın.
Sırtımdaki gömleğim,
Oturduğum postumsun.
Ve elli yıllık dostumsun.

Ama,
Zeliş’in Fatması da elli yıllık dostum.
Sen olmazsan bilemezdim,
Akarak Alaben Deresi’ne dolduğunu,
Keneften farksız olduğunu.

Bilemezdim bana
Kirlenmiş camlardan baktığını,
Bilemezdim.
Çürümüş soğanlar gibi koktuğunu.

Vay benim papazkaram.
Şarabım benim.
Tatlı belam, gadanı alam
Emi…
AYAZ, Ahmet, 2013, Sihirli Mektuplar (ŞİİR) s.26

YAKACIK’TA BAHAR

Bu sene de ilkbaharın martında,
Salkım söğüt kucak açtı sen yoksun…
Yakacık’ta Kesmelik’in sırtında,
Gelincikler çiçek açtı sen yoksun…

Kara Arık Sacır ile yarıştı.
Topal Tazı Tavuklaria barıştı.
Mor çiçekler birbirine karıştı.
Sarı güller neşe saçtı sen yoksun…

Bin bir anıların saklı özünde,
Bütün çiğler, pişer oldu közümde.
İnanın ki abartı yok sözümde,
Bakışların kefen biçti sen yoksun…

Ayaz’ım ben söyleyemem ismini,
Hayalimde cama koydum resmini.
Sele verdim alıp gitti testini
Umutlarım göğe uçtu sen yoksun…
AYAZ, Ahmet, 2013, Sihirli Mektuplar (ŞİİR), s.31


YAZARIN YAYINLANMIŞ ESERLERİ:

1.                      1993 Yankılı Sesler (Şiir)
2.                      1994 Doğduğum Günden Beri (Şiir)
3.                      1998 Antep Şiirleri (Derleme)
4.                      2000 Son Mektuplar (Şiir)
5.                      2002 Hüzün ve Rüya (Şiir)
6.                      2003 Gaziantep’te Kültür Sanat ve
7.                      Edebiyatta İz Bırakanlar (Araştırma)
8.                      2004 Bir Başka Rüya ve Sızı
9.                      2005 Elveda İstanbul(Hikâyeler)
10.                  2006 Kavgam Barış İçin(Şiir)
11.                  2007 Doğduğum Günden Beri (Şiir) İkinci Baskı
12.                  2008 Şiir Defteri (Şiirler) Derleme
13.                  2013, Sihirli Mektuplar (ŞİİR)

İSTEME ADRESİ:
Cep Tel: 0542 761 74 25
Adres: Yeditepe Mh.85256 Sk. Ayaz Ap.No:4/7
Şahinbey/GAZİANTEP

FAYDALANILAN KAYNAKLAR:
1)       AYAZ, Ahmet, Elveda İstanbul(Hikâyeler), Çağlar Ofset Basın Yayın ve Matbaacılık,, Gaziantep, Mart, 2005
2)                AYAZ, Ahmet, Doğduğum Günden Beri(Şiirler), Hakimiyet Gazetesi
3)                Yayınları, Çağlar Ofset Basın Yayın ve Matbaacılık, İkinci Baskı,
4)                Mayıs, Gaziantep,2007
5)                AYAZ, Ahmet, 1993, Yankılı Sesler (Şiir)
6)                AYAZ, Ahmet, 1994, Doğduğum Günden Beri (Şiir)
7)                AYAZ, Ahmet, 1998, Antep Şiirleri (Derleme)
8)                AYAZ, Ahmet, Z, 2000, Son Mektuplar (Şiir)
9)                AYAZ, Ahmet, 2002, Hüzün ve Rüya (Şiir)
10)            AYAZ, Ahmet, 2003, Gaziantep’te Kültür Sanat ve Edebiyatta İz Bırakanlar (Araştırma)
11)            AYAZ, Ahmet, 2004, Bir Başka Rüya ve Sızı
12)            AYAZ, Ahmet, 2005, Elveda İstanbul (Hikâyeler)
13)            AYAZ, Ahmet, 2006, Kavgam Barış İçin(Şiir)
14)            AYAZ, Ahmet, 2007, Doğduğum Günden Beri (Şiir) İkinci Baskı
15)            AYAZ, Ahmet,, 2008, Şiir Defteri (Şiirler) Derleme
16)            AYAZ, Ahmet,  2013, Sihirli Mektuplar (ŞİİR)




























Hiç yorum yok:

Yorum Gönder