ELİF KILIÇ’IN
HAYATI ve ESERLERİ
(ÖMRE BEDEL) “ŞİİR”
Abdullah
Çağrı ELGÜN
1954 yılında Sivas ili Divriği İlçesi Karasar Köyü’nde
doğdu. İlkokulu köyünde okudu İnci ve Süleyman Gençay’dan doğan beş kardeşten
en büyüğüdür. Ozan Elifçe’nin şiir yazma merakı on yaşlarında başladı.
1972 yılında aynı köyden
Ali KILIÇ ile evlendi. Bu evlilikten üç erkek çocuğu dünyaya getirdi. Kıbrıs
Gazisi olan ozanımızın eşi, askerden döndükten sonra 1975 yılında Ankara’ya
yerleşti.
Halk Eğitim kurslarına başlayan ve bir yıl NAKIŞ bir yıl DİKİŞ
kursuna giderek belgelerini aldı. Böylece on beş yıl TERZİLİK yaptı.
Çeşitli dernek ve vakıflara üye olarak yönetimlere girdi.
Bu kuruluşların faaliyet ve eğitim çalışmalarında yer aldı. PÎR SULTAN ABDÂL
DERNEĞİ, Mamak Şubesinde yedi yıl yöneticilik yaptı. Ayrıca halk oyunları
oynuyor ve Cemlerde Semah dönüyor. Ozan kendi köy derneğinde de on bir yıldır
Kadın Kamisyonu Başkanlığını yürüttü.
Halk Ozanı, Kemal ŞAHBUDAK’tan saz, koro, solo dersleri
aldı. Saz hocası Hasan TEMUR’dan ve Doğan ELMALI’dan saz dersleri aldı.
Çağdaş Kadın ve Gençlik Vakfı hocalarından Zuhal TOPALOĞLU
ve bir çok öğretmenden “KADIN, İNSAN HAKLARI ve HALKLA İLİŞKİLER”, “ÖZGÜVEN GİRİŞİMCİLİK” dersleri alarak Türkiye’nin
bir çok şehrinde çalışmalara katıldı.
KA-DER’in organize ettiği Kadın Siyasal Güçlendirme Projesi
üzerine eğitim aldı.Üreğir Kız Meslek Lisesi’nde Çocuk Gelişimi derslerine
devam ederek belge aldı.Koordinatör Kemal BAŞAR’dan ve A.Senver GÜNER ve Sadık ŞAHİN’den TİYATRO
dersleri alarak şehir içi ve şehir dışı bir çok ilde beş oyunda görev aldı.
PANEL adlı bir oyunun da yönetmenliğini yaptı ve oyunu
sergiledi. ANA YÜREĞİ adlı bir oyun da yazan Elifçe, bundan sonra da iki yıl, DRAMA
dersleri aldı.
Kendi şiiri, söz ve bestelerinden oluşan bir şiir kaseti
hazırladı.
Şiirleri bazı dergi ve gazetelerde yayınlanan Elifçe OZANLAR
DERNEĞİ’nin de üyesidir.
OZANLAR BİRLİĞİ’nin 2005-2006 ve 2007 yılında çıkardığı
antolojilerde yer aldı. 2006 yılında TÜRK EDEBİYATININ GÜNÜMÜZ KADIN ŞAİRLERİ
ANTOLOJİSİnde de şiirleri yayınlanan Elifçe, halen Ankara’da ikamet etmektedir.
ELİF KILÇ ve Âşıklık
Geleneği:
Elifçe âşıklık geleneği
içerisinde incelenmesi gereken Halk Âşıkları arasında yer almaktadır. Hal böyle
olunca âşıklık geleneği hakkında da kısaca bilgi vermek yerinde olacaktır.
Türk Halk Edebiyatının en önemli geleneklerinden biri de hiç
şüphesiz Âşıklık geleneğidir. Bu gelenek çok çok öncelerden bir işlevi de
yerine getirdiği için bu Âşıklar: Hekimlik,
danışmanlık, halk ozanlığı, türkücü, dansçı, çocuklara isim veren saygın bir
kişiliğe sahip bir halk adamı gibi görevleri de üstlenmişlerdi. Bu ozanlar,
Şamanlık da yaparlar, toplumun dertlerine çare olur, bir
müşkülünü giderir, hamile kadınların doğumuna yardımcı olur, çocuklara isim
verir, ergenliğe geçişteki törenleri yönetir, kopuz eşliğinde dansla birlikte
türküler, şiirler söyleyen saygın
insanlardır.
Oğuznameler’de, Dede Korkut Hikâyeleri’nde de bu
ozanların değerinden, saygınlığından, halk filozofluklarından önemle
bahsedilmektedir. Bu gelenekler, ağızdan ağıza dolaşarak ve hafızalara emanet
edilen her şey gibi unutulmadan korunarak, yazının bulunmasıyla birlikte
kalıcılığı sağlanmış ve kuşaktan kuşağa iletilen kültürel mirasımızın, ölümsüz
değerleri arasında yer alarak, günümüze
dek süregelmiştir.
Âşıkların, en eski Türk
topluluklarında da değişik adları vardı. Bu adlar her Türk topluluğunda çok az
farklılıklarla kullanılıyor olsa da yaptıkları görevler ve üstlendikleri
misyonlar aynı idi. Bu Halk âşıkları, bilinen Türk topluluklarından Oğuzlar: OZAN; Tunguzlar: ŞAMAN; Yakutlar
BAKS; Altay Türkleri arasında da:
KAM adı ile çağırmakta idiler.
Âşıklar, bu halk filozofları, romanın, hikâye
kitaplarının olmadığı zamanlarda pedagojik
bir formansyonu da yerine getirerek halkı eğitmek gibi bir görevi de
üstlenmişlerdi.
Halk şiirinde âşıklar,
şiirlerini DÖRTLÜKLER (HANE, KITA, BENT)
halinde söylerler. Bu şiirler dörtlük halinde kurulur ölçülü, kafiyeli ve
hece ile örülür ve KATARLAR halinde
dizilirdi. Halk şiirinde HECE’ye, PARMAK HESABI adı verilen millî ölçünün
yedili, sekizli, on birli ve on ikili kalıpları kullanılagelmştir. On ikili
kalıpların daha çok İslâmiyet öncesi Türk şiirinde, diğer kalıpların da
İslâmiyet sonrası Türk şiirinde kullanılarak, çok güzel şiir örnekleri
verildiğini görmekteyiz.
Şairlerin(Âşıkların)
şiirlerini yazdıkları bu deftere de ÇÖNK
adını verdiklerini görüyoruz.
Âşık tarzının, Tanzimat Edebiyatı Dönemi şiir
tartışmaları içerisinde Ziya Paşa:
“Ölçülü ve kafiyeli şiirleri” ÜÇLEME,
KAYABAŞI, DEYİŞ adı ile dile getirerek, Türk şairlerinin millî veznimiz
olan hece ile yazılması gerektiği üzerinde durarak, halk âşıkların şiirlerini
övmüş, şiirimizin terkiplerden arındırılmış âşıkların söylediği tarzdaki gibi ÖLÇÜLÜ ve KAFİYELİİ ŞİİRLER olması
gerektiğini savunmuştur. Daha sonra ise bu görüşünden vazgeçtiği görülür.
Bu dönemin
âşıkları şiirlerinde, üçlü gelenek diye
bilinen: “Şiir, musikî, ritm” tarzını kuşaktan kuşağa taşıyarak günümüze
kadar sürdürmüş olduklarını görmekteyiz.
EDEBî KİŞİLİĞİ:
Şaire, şiirlerinde genellikle hecenin
belli kalıplarını kullanır. Yedili, sekizli ve on birli hece ölçüsünü baş tacı
yapmıştır. Ölçülü ve kafiyeli söylemesi, onun halk edebiyatı geleneğinden
beslenmiş halk aşığı olmasından ileri gelmektedir. Kadın âşıklarımız arasında saz çalıp
söyleyebilenler arasında yer almaktadır. Pürüzsüz, Türkçenin mahalli, yöresel
ağız özelliklerini de kullanarak şiirlerine renk katar. Şiirleri sade, açık ve
külfetsizdir.
Güzel Türkçemizin zengin kaynağından
beslenen Elifçe’nin oldukça başarılı şiirlerinin olduğunu görmekteyiz. Bir çok
konuda kendisini yetiştirmek maksatlı eğitimler aldığını, kurslara katıldığını
anlıyoruz.
ŞİİRLERİNİN
KONUSU:
Sanatçının şiirlerinde her türden konuyu ele aldığını, şiirlerinde,
konu çeşitliliğine önem verdiğini rahatlıkla söyleyebiliriz:
Sanatçının şiirlerinde özellikle Hz. Ali,
Hz. Muhammet ve benzeri din büyüklerini ele aldığını, zamanın ve durumların
getirdiği her olaya şiirler yazdığını söylemek mümkündür. Sanatçı günün
olaylarına bakarak konuyu Atatürk’e de
şikayet eder. Onunla senli benli konuşur. Dine, ahlâka, millî değerlere olan
tutkusunu, yoksulluğa, ezilmişliğe, kadına yapılan haksızlığa amansız düşmanlık
eder.
Aşk, Sevda, Gurbet, Yeşil Gözler, Yürek,
Beklemek, Yangın, Sevmek, Gönül, Göz, Allah, Peygamber, Din, Kur’an, Kitap,
İslâm, Aşk Pazarı, Dünya, İntizar, Derya, Gülistan, Özlem, Ölüm, Memleket,
Canan, Bizim Ev... ve benzerleri şairin değindiği konulardan sadece bir
kaçıdır.
ÂŞIĞIN
KULLANDIĞI MAHLASLARI:
Sanatçının şiirlerinde ELİFÇE
mahlasını kullandığını görmekteyiz. Bu sözümüzü ispat eden dörtlüklerden örnekler:
Elifçe zorbalık artık ıraktır.
Vatana, millete selamet haktır.
Evrensel olanlar edilir takdir.
Cennette yerini buldu bu Ali.
KILIÇ Elif, Ömre Bedel (Şiir), s. 13
ELİFÇE’yim, Silo altmış yaşında
Umuru yok ölen iki eşinde,
İkisi saf, dört çocuğun peşinde
Sanmayın ki matem tutuyor Silo!..
KILIÇ Elif, Ömre Bedel (Şiir), s. 98
Köyden köye gider yaya,
Kurban olam, civan boya.
Elifçe’yim
yetişirsem.
Saracağım doya
doya.
KILIÇ Elif, Ömre Bedel (Şiir), s. 102
ŞİİRLERİNDEN
ÖRNEKLER
BU ALİ
Saldırgan milliyet anlayışını,
Yanlış bularaktan daldı bu Ali,
Çağdaşça, uygarca yaşamasını
Halkın bilincine saldı bu Ali
Millî iradeye getirdi yaşam,
Aklıyla düzeltti sistemi paşam
Bektaşiler oldu peşinden koşan
Onlarla güçlenip doldu bu Ali
Şeriatı yıktı Laiklik kurdu,
Dinin kucağından kurtardı yurdu
Çıkarcı şeytana darbeyi vurdu.
Aslı bozukları sildi bu Ali
Halkın omzundan indi hilafet,
Hukuk sitemiyle geldi adalet.
Kadına medenî oldu kıyafet,
Kara peçeleri dildi bu Ali.
Emperyalist güce karşı savaştı.
Ülke teminatı için uğraştı.
Uğradığı dergah Hacı Bektaş’tı
Erenlerle birlik oldu bu Ali.
Yeni ilkelerle saygınlaştırdı.
Vatan sevgisiyle olgunlaştırdı.
Cumhuriyet ile uygarlaştırdı.
Ulusal devlete yoldu bu Ali.
Mazlum milletlere destek verendi.
Vatanını candan üstün görendi
Halkın nazarında o bir erendi.
Atatürk adını aldı bu Ali
Türkiye’nin doğup büyümesiyle,
Milletin uygarca yürümesiyle
Ümmetçi,kıyasçı sürülmesiyle,
Devletin başına geldi bu Ali
Yeni bir milletle kurdu devleti.
Devletçe bıraktı bütün serveti,
Saltanatı yıktı aldı hürmeti,
Kurtuluşun sonu güldü bu Ali.
Elifçe zorbalık artık ıraktır.
Vatana, millete selamet haktır.
Evrensel olanlar edilir takdir.
Cennette yerini buldu bu Ali.
KILIÇ Elif, Ömre Bedel (Şiir), s. 13
SİLO
Kendini bileli çobanlık yapar.
Bir iki de pörnek katıyor Silo!
İki köpeği var: Apal’la Çapar.
Onların aşkına bitiyor Silo!
Ağılın akası ekili arpa,
Oturdu duvarı bıraktı sarpa.
Komşusuyla koçu etti trampa.
Yatak yok, minderde yatıyor Silo!
Ekine koyverdi koca sürüyü,
Sürüye kurt daldı köpek ürüyü,
Yetişin diyerek hâyı veriyi,
Çaresiz etrafa çatıyor Silo.
Koyun meler, yem olmuştu kuzular.
Sesler yankı yaptı, dağlar sızılar.
Dere, tepe kurt sürüsü yazılar.
Saç kavurma yaptı yutuyor Silo.
Yaylaya göçtü de yaylayamadı,
Kuzuyu emzirip haylayamadı,
Bir düzen tutturup taylayamadı.
Artık davarları satıyor Silo.
Elifçe’yim, Silo altmış yaşında
Umuru yok ölen iki eşinde,
İkisi saf, dört çocuğun peşinde
Sanmayın ki matem tutuyor Silo!..
KILIÇ Elif, Ömre Bedel (Şiir), s. 98
YOLLARINA HALI
OLSAM
Karşı dağın yüzeyinde,
Bir top kara çalı olsam.
Sevdiğim yar bize
gelse,
Yollarına halı
olsam.
Yeşil dağın eteğinde,
Arı olsam peteğinde,
Sevdiğime yok
demezdim.
Bulunsaydım
yatağında.
Yüce dağın yan yüzüne.
İndim tarla bor düzüne,
Düştüm yârin peşindeyim
Basaraktan her izine.
Köyden köye gider yaya,
Kurban olam, civan boya.
Elifçe’yim
yetişirsem.
Saracağım doya
doya.
KILIÇ Elif, Ömre Bedel (Şiir), s. 102
BİR KADIN
AĞLARKEN
Bir kadın ağlarken derdini sordum,
Bırakın derdimle kalayım dedi.
Atılmış sokağa saç baş yolunmuş.
Kimsem yok ki haber salayım dedi.
Kanlar içindeydi yalın ayağı.
Kocam dediğinden yemiş dayağı.
Aç susuz, kurumuş dili damağı.
Karın tokluğuna köleyim dedi.
Şişmişti gözleri figan ummandan,
Yıllarca horlanmış sevgi almadan,
Kocaya satmışlar, reşit olmadan
Bu durumda nasıl güleyim dedi?
Titreyip duruyor sırtı da ince
Gelen geçen: “Yazık!” dedi görünce.
“Yandım!” diye bir of çekti derince.
N’olur dua et öleyim dedi.
Aç gözünü dedim, bana bak bacı!
O da çekiyor mu sen gibi acı?
Seni inciteni etme baş tacı.
Hayırsızmış nerden bileyim dedi.
Dedim üzülüp de yıkma kaşını,
Değmezse akıtma gözün yaşını.
Yıkılma cesur ol, kaldır başını.
Çaresini nasıl bulayım dedi.
Daha on üçümde kıydı yaşıma,
Etimden et kesti vurdu başıma.
Diş tırnak ev yaptım gitti boşuna.
Hakkımı ben kimden alayım dedi?
Anlattıkça derdim ettim derdini.
Bulamamış, yiğit yârin merdini.
Üç kız bir oğul var, görsen dördünü.
Birisi emzikte beleyim dedi.
Duydun mu Elifçe işte ben buyum.
Ne bir dost eli var ne de bir soyum.
Kader diye çektim kurusun huyum.
Ben hangi kapıyı çalayım dedi?..
KILIÇ Elif, Ömre Bedel (Şiir), s. 118
KAYNAK:
KILIÇ Elif, Ömre Bedel (Şiir),
Kültür Ajans Yayınları Yayın Numarası:78
ISBN:978-975-8951-85-7, İklim Matbaacılık, Mart, Ankara, 2010
İSTEME ADRES: Konur Sok.Nu:66/9, Kızılay/ANKARA
Tel: 0312 4259353 Cep: 0537
315 31 95
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder