15 Ekim 2016 Cumartesi

NECATİ OCAKÇI’NIN ESERİ: “ÇAKIL TAŞLARI”, ŞİİR KİTABI ÜZERİNE Abdullah Çağrı ELGÜN

NECATİ OCAKÇI’NIN ESERİ:  “ÇAKIL  TAŞLARI”, ŞİİR KİTABI ÜZERİNE

          Abdullah Çağrı ELGÜN


HAYATI:
1953 yılında  Fethiye’nin Çatlılar Köyünde doğdu. Necati OCAKÇI, ilk, orta ve lise öğrenimini Antalya’da tamamladıktan sonra Ankara Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi ve Yüksek Öğretmen Okulunu bitirdi. Antalya Lisesinden emekli olan Necati OCAKÇI,  şiir hayatına ve aktivitesine çeşitli etkinliklerde görev alarak ve şiirlerini şiir dinletisinde, seyirciler karşısında okuyarak devam ettirmektedir. 
Necati OCAKÇI’nın, şiirle öğrencilik yıllarında tanıştığını, ŞİİR  sevdasının, onda bir tutku halini aldığını; ve nihayet, şiirlerini kitaplaştırarak, şairler kafilesine karıştığını, yazdığı şiirlerinden anlamaktayız.
İlk şiirlerinden birisi, Antalya Lisesi’ne Marş, olarak yazılan bir şiirdir ki bu onun ta o zamandan, ileride nasıl bir şair olacağını göstermesi bakımından önem taşımaktadır.
“Asırlık bir çınarsın, Türkiye’mde adın var.
Adım adım yükseldi, adam oldu çocuklar
Eserindir başkanlar, valiler ve bakanlar

Yurdumun güneşisin, Akdeniz’in neşesi
Antalya’nın gür sesi, Antalya’nın Lisesi.”

Şİİrlerİnİn Konusu:
Necati OCAKÇI, şiir yüklü bir sanatçı olarak, hayatın her kesiminden kişiye seslenerek, onların millî, mmanevî, ahlâkî; vatan aşkı, millet, memleket, bu memleket içerisinde yaşayan köylü, kentli; okullu, okulsuz; aydın, cahil her kesime hitap etmektedir.
Halk Edebiyatının zengin kaynağından beslenen OCAKÇI, şiirlerinin konusu çeşitlilik arzetmektedir:   Bedel, Hırsızlık, Allah, Peygamber, Melekler, Azrail,  Kitap, Kuran, Aşk, Sevgili, Gurbet, Özlem, Hasretlik, Öğretmen, Öğrenci, Ebe, Hemşire, Anne, Baba, Büyükler, Atatürk, Cumhuriyet, Vatan, Türkiye, Mehmetçik, Hainlik, Gahbelik, Gardaşlık, Arkadaşlık Bürütüslük, Dost Meclisleri; ve hemen her şey üzerine yazıp söylemektedir.

ŞİİR DİLİ ve EDEBÎ KİŞİLİĞİ:
Şair, şirlerinde yöre halkının ağız özelliklerini kullanmaktan çekinmez. Bu söyledikleri şiirlerde de oldukça başarılı söyleyişler gerçekleştirmiştir. Onun şiir söylemekteki kabiliyeti ve adeta konuşur gibi kolay ve külfetsizdir. Kimi şiirlerinde tam anlamıyla, çarşı, pazar dilini; okumuş aydın bir şairin ağzın duymak mümkün olmaktadır.
OCAKÇI, yöre halkının kullandığı ağız özelliklerini de şiirlerine getirmiştir. Böylece halk ile aydın arasındaki engeli de kaldırmış olmaktadır. Arı, sade, saf ve katıksız ve külfetsiz bir Türkçe onun ilk ve şaşmaz düsturudur.

HAKKINDA BASINDA YAZILANLAR:
Necati OCAKÇI için, Antalya İl Kültür ve Turizm Müdür Yardımcısı Halil KARAÇAM:
Necati OCAKÇI, bu kitabıyla şiir dünyasına damgasını vuracak, gelecek yıllara, kültür sanat adına ışık tutacaktır. Ben şahsen onun millî kültürümüzün ve Türk Halk Edebiyatı’nın kalıcı bir ismi olacağına inanıyorum.
Değerli dostum, can arkadaşım Necati OCAKÇI’ya bundan sonraki yazın hayatında başarılar dilerken, sevgi ve saygılarımı sunarım.” diyerek kitabı takdim etmektedir.

Prof. Dr. Agâh Çubukçu da kitabın önsözünde:
“…Sonuç olarak, Necati OCAKÇInın başkalarının görmediği, duymadığı konulara karşı hassas olduğunu ve bu duygularını rahatlıkla topluma aktardığını gördüm. Zaten şairin tanımı da bu cümlede yatar. Bu mânâda şair, başarılı şiir örnekleri vermiş olup yurtseverlik, sevgi ve barışçıl duygularını, cesaretle dile getirmiştir. Aynı zamanda kendi divanını yazan bir hocası olarak, öğrencimle gurur duyuyorum. Onun şiir çalışmaları kültürümüze bir katkı olacaktır. Bu duygular içinde onu kutluyor, başarılarının devamını diliyorum.” diye yazar.  31.03.2006  Prof. Dr. Agâh Çubukçu


“Beni sevmiyorsun” diye
Kağıt gibi yırttın, beni
“Her gün gelmiyorsun” diye
Kör kantarda tarttın beni.

Ağaç gibi sarsaladın
Ayran gibi çalkaladın
Örseledin, parçaladın
Bir çöp gibi attın, beni. (Yaktın Beni)
...
“İlle de randevu!”diye tutturdun
Habersiz, ansızın gelsem, olmaz mı?
Beni dellendirdin, aklımı fırttırdın
Kapını her gece çalsam olmaz mı? (Olmaz mı?)
Gerek kendi görüşüm, gerekse önsöz bölümünde yazılanlar Necati OÇAKÇI’nın başarılı bir şair olduğunu gösteriyor. Bu kadar güzel şiirleri okuyunca şapkamızı çıkarıp selâma durmamız gerekiyor. Okuyor önce OCAKÇI. Okuduklarını şiir potasında bir güzel eritiyor; ve sonra bu güzel şiirleri söylüyor. Şiir önce söylenir sessizce. Beynimizde iyice gelişince kaleme dökülür.
Muhakkak ki onun şiirlerinde kendimizden bir şeyler buluruz. Bizi etkileyen şiirleri mırıldanır dururuz. OCAKÇI’nın eserinde böyle şiirler çoğunlukta.
“Çakıl Taşları”, Antalya’da yaşayan bir hemşerimizden bize gelen esintilerle dopdolu. Kendisini candan kutluyorum. Fethiye’den selamlar gönderiyorum.
Geyik efsanesi
Antalya’da Din Kültürü ve Ahlâk Bilgisi Öğretmenliği yapan Necati OCAKÇI, ‘Çakıl Taşları isimli bir şiir kitabı yayımlamış. Kitaptaki ‘İlâhiyat’ın Kızları’ şiirinde bakın\ neler diyor OCAKÇI:

“Yüzlerinden nurlar akar
Flört nedir, hiç bilmezler
Vara yoğa, pek gülmezler
Sokak sokak, çok gezmezler
İlâhiyat’ın kızları...

Berberlerde, kırıtmazlar
Her erkeğe, sırıtmazlar
Boşa vakit, çürütmezler
İlâhiyat’ın kızları...”
Hoca fena halde yanılıyor. Şiiri de neresinden tutsanız elinizde kalıyor. Yanılıyor; çünkü İlâhiyatlı kızlar da bal gibi geziyor, gülüyor, berbere gidiyor. Genç değiller mi? Bunları yaptıkları için onları yadırgamaya, yargılamaya kimin hakkı var? İlâhiyat’ta okuyan gençlere, sırf İlâhiyat’ta okudukları için bir hayat tarzı dayatmak ya da bir davranış kalıbı sunmak kimin haddine?

Necati OCAKÇI, Divan şairlerinden Sabit’in deyişiyle: ‘Geyik Efsanesi’ okumuş. Şöyle der bir beytinde Sabit:
`Tasavvur eyleyüp âhû-yı çeşm-i Leylâ’yı
Geyik fesânelerinden fesâne söylerdi `

(âhû: ceylan, güzellerin gözü; çeşm: göz; fesâne: efsane)

Şiirine gelince… OCAKÇI’nın da herkes kadar şiir yazma hakkı var tabii; ama kulak verelim sesine Sünbülzâde Vehbinin:
Şi’r-i bâzice-i tıflâne iden eşhâsın
Kimisi söz ebesidir kimi bâbâ-yi sühan

Demek istiyor ki şair, “Şiiri çocuk oyuncağı edenlerin, kimi söz ebesi; kimi söz babasıdır.”
Edebiyatımızın şiir kitabı kalındır. Halk şairleri, Divan şairleri, Cumhuriyet dönemi şairleri yüzlerce dize yazmıştır cins-i latiften söz eden. Cumhuriyet öncesinin şairleri kullandıkları dilden ötürü bize uzak gelebilir. Bakın, Attila İLHAN, Osmanlıca sözcükler kullandığı için yapılan eleştirilere ne yanıt verir: “Anlamak için öğrensin keratalar. Nasıl takır takır İngilizce öğreniyorlarsa bunu da öğrensin gençlik. Bu da babasının, ecdadının dili işte. Kendi dili.”
Karıştıralım şiir kitabımızı, bakalım ne söylemiş şairler…
Âşık Ruhsati, nasıl anlatacağını bilemez gördüğü güzeli; ama bunu sorarken de alabildiğine yüceltir:
‘Nasıl vasfedeyim güzelim seni
Rumeli Bosna’yı değer gözlerin
Dünyaya gelmemiş eşin akranın
İzmir’i Konya’yı değer gözlerin.’

Nedim
ise:
‘Yok bu şehr içre, senin vasfettiğin dilber Nedîm
Bir perî-suret görünmüş, bir hayâl olmuş sana’ diyerek anlattığı güzelin gerçek olmadığını itiraf eder.
 
Şair Havaî, mizahî şiirinde bugün bile okuyanı gülümsetir:
‘Şol beyaz baldırların benzer kabak dolmasına
Ol iri parmakların mumbar mıdır bilmem nedir?”


Karacaoğlan:
‘Nasıl methedeyim şöyle güzeli?’ diye sorar sormasına; ama övgünün şahını söylemekten de geri durmaz:

“Salavat getirsin cemalin gören

Bakışın turna da sekişin ceren
Uğradığın yeri edersin viran
Bülbül has bahçede gül ile oynar”

“Gözleri göz değil gözistan”
diyen Cemal Süreya’nın:
“Ben böyle canlı saç görmedim ömrümde
Her telinin içinde ayrı bir kalp çarpıyor” dizelerini okurken, bizim de dizelerin güzelliği karşısında yüreğimiz çarpar.

Ahmet Paşa, hiç öyle uzun uzadıya övgüler düzmez:
‘Yârsız kalmış cihanda aybsız yâr isteyen” (aybsız: ayıpsız) diyerek gönlümüzü fetheder. Şiir okumak, hayattan derin; ama temiz bir nefesi içine çekmektir.
(http://www.gercekgundem.com/?c=20904
http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=128274)
Şiirle İlâhiyatçı kız kriterleri (Vahide YANIK, DHA)
Din Kültürü ve Ahlâk Bilgisi Öğretmeni Necati OCAKÇI ’Çakıl Taşları’ isimli kitabındaki dinî mesajlı şiirleriyle dikkatleri çekiyor. İlâhiyat fakültesi mezunu OCAKÇI,  “İlâhiyat’ın Kızları” isimli şiirinde bu okulda okuyanları ’:
Flört bilmezler, her erkeğe sırıtmazlar, boşa vakit çürütmezler’ diyerek övüyor.
ANTALYA Anadolu Lisesi Din Kültürü ve Ahlâk Bilgisi öğretmeni olan, öğretmen açığı nedeniyle Hacı Dudu Mehmet Gebizli Anadolu Lisesi’nde de felsefe grubu (Felsefe- Psikoloji- Sosyoloji- Mantık) derslerine giren Necati OCAKÇInın bir süre önce yayınlanan “Çakıl Taşları” adlı kitabındaki bazı şiirleri tartışma konusu oldu.
Ankara Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi mezunu olan elli üç yaşındaki Necati OCAKÇI’nın kitabında, bazıları dini mesajlar içeren, çeşitli konuları ele aldığı yaklaşık 80 kadar şiir bulunuyor. ’İlâhiyat’ın kızları’, ’Sensin Allah’ım’, ’Şişedeki Şeytan’ gibi başlıklar taşıyan bazı şiirlerde verilen mesajlar dikkat çekiyor. Necati OCAKÇI’nın İlâhiyat’ın Kızları şiirindeki mısralarda gülmek, gezmek, berbere gitmek, flört yapmak aşağılanırken, bunları yapmayan kızlara övgüler yağdırılıyor.

Güçlü bir şair ruhuna,sağlam bir şiir tekniğine,iyi bir eğitime sahip Necati Hoca...Üstelik yol gösterici.eğitici teşvik edici.şiire son derece saygılı,şiirden de çok iyi anlayan, düşünüp tefekkür eden, ufku engin, dili kavi, Türkçeye hassas. İfadesi bütün anlatımı akıcı ve rahat,şiiri okuyucusuna adeta su gibi içiren çom mükemmel bir ŞAİR.....
AŞIK KURTOĞLU (Çorum, Bay, 47)
5.3.2009 22:38
Hani dostlar vardır. Bunaldığınızda yanınızda hissettiginiz,Ve kimi zaman da bulduğunuz.
Hani dostlar vardır, iki eli kanda olsa bile, ihtiyac duyduğunuzda koşarak gelen.
Hani dostlar vardır, kederinizi kederi bilen.
Hani dostlar vardır, üzemezsiniz, kıramazsınız, kıyamazsınız.
Hani dostlar vardır, fikre ihtiyaç duyduğunuzda, sizi sizden fazla düşünüp akıl verir.
Hani dostlar vardır, beraber olduğunuzda kederiniz bitiverir.
Hani dostlar vardır, Doğduğuna şükrettiğiniz.....
TÜM DOSTLAR ÖZELDİR! !
KARA@ (Türkiye, Bay, 41)
29.1.2009 02:40
dudağımdaki en uzun hecedir aşk aşkın engüzelinden kabul ederım vatan aşkını
bir yaradana aşk
bir vatana aşk
bir sevgiliye aşk
şiirinizi çok beyendim yüreğinizin güzelliği şiirinizde ne güzel yansımış kaleminize sağlık....
MASİRAA (İstanbul, Bayan, 29)
26.1.2009 21:49

İŞTE ÖĞRETMEN NECATİ ÜSTAD:

Saygı değer abim Necati üstad
Ilim de bilim de kerrat gibidir
Sevgide ki aşkta gönlünde ki tat
Dagları deviren ferhat gibidir

İlim deryasından yüzerek gelmiş
İnsan ı süzgeçten süzerek gelmiş
Bu günlere okuyup yazarak gelmiş
O bir tarih, o bir hayat gibidir

Adam gibi adam mertlerin merdi
Merdin eksik olmaz efkarı derdi
Ilim nefercisi bir ömür verdi
Fatih in fedaisi Murat gibidir

Hakikat ehlisi, Hak yolunda koşar
Antalya mekanı orada yaşar
Hele bir gürlesin çağlayıp coşar
Kızılırmak, Tuna, Fırat gibidir

Aklı sermayesi fikri pazarı
Yetiştirdi bir çok okur yazarı
Saygı duymayana basar azarı
Merde dost namerde hoyrat gibidir

Gönlü on sekiz mangal yürekli
Koca yusuf sanki demir bilekli
Hakikat ı yazar çizer sürekli
Hecede geçilmez sırat gibidir

Yedi sekiz on bir hece ölcüsü
Taşlama,mani,varsağı üçlüsü
Geçemez koşma da onu güçlüsü
Köroglu nun atı kırat gibidir

Saklamaz sözünü o anda söyler
Dinleyin hele bayanlar beyler
Zaralı Turan da onu çok sever
Zaralı dan yana rahat gibidir

Necati Ocakcı Abim Antoloji de tanıdiğım en değerli adam gibi adam olan nadir insanlardan biridir. Ve öğretmen oluşu dik duruşu şiirlerde hedeften vuruşu ona karşı saygımı ve sevgimi bir kat daha artırmıştır. Hocam iyi ki varsın iyi ki seni tanımışım


Yüce insan Hz Ali nin güzel bir sözü vardır. Öğretmenlerin meslegindeki kutsallığı en etkili
şekilde anlatan sözdür (Bana bir harf ögretenin 40 yıl kölesi olurum)
Insanları köle haline getiren zayıflıkları değil bir harf bilmekten yoksun olmalarıdır.
Başta baş Öğretmen Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere tüm öğretmenlerin
önlerinde saygıyla eğiliyorum.
Saygılarımla
Turan Aslan (Zaralı Turan)
ZARALI TURAN (Almanya, Bay, 45)
25.1.2009 14:44
Necati Hocam
Sizi örnek Almaya gayret ediyorum
Ve sizi çok seviyorum Şiirleriniz Mükemmel
Kaleminiz mübarek Değerlerimiz ortak Duygularınız Hani derlerye ADAM GİBİ ADAM işte Aynen öyle
İyiki varsın Bazan Taşı gediğine koyma ihtiyacı olduğunda imdada yetişip Gereğini yapıyorsun
VEFASIZ50 (Nevşehir, Bay, 43)

HAFTANIN ŞAİRİ: Necati Ocakcı - Antalya. Haftanın şairi seçilen şairin şiirlerini okuyarak, yorum yaparak, listemize alarak ve puan vererek destek olalım. Haftanın şairinin bir şiiri, bu pazar ANAYURT GAZETESİ -EDEBİYAT DÜNYASI köşesinde yayınlanacaktır. www.antoloji.com sitesindeki DÜNYA ŞAİRLER BİRLİĞİ grubu üyeleri ve ANAYURT GAZETESİ okurları tarafından HAFTANIN ŞAİRİ seçilmiştir. (İstekler mesajla bana bildirilmektedir) . Şairimizi yürekten kutluyorum. Nice başarılara. Türkiye, Kıbrıs ve Romanya’da yayınlanan milletlerarası yayın yapan büyük bir gazete olan Anayurt Gazetesinde, şairimizin bir şiiri yayınlanarak, büyük bir tanıtım başarısı kazanacaktır.
www.anayurtgazetesi.com - Anayurt gazetesi, tüm yurtta büyük bayilerde ve gar-terminal bayilerinde bulunmaktadır.
10 krş. Her pazar almayı unutmayın. Gazeteye bayi adı belirterek, telefon edip veya e-mail atıp istediğiniz kadar gazete getirttirebilirsiniz.

ALİ GÜNDÜZ, Anayurt Gazetesi yazarı - www.anayurtgazetesi.com
Gündüz yayınevi editörü. www.gunduzkitabevi.com.tr
DÜNYA ŞAİRLER BİRLİĞİ grubu kurucusu


HAYATI:
NECATİ OCAKCI - 1953 Fethiye - Antalya doğumlu. İlâhiyat mezunu- Antalya Lisesi öğretmeni.
Çakıl Taşları şiir kitabının şairi Necati Ocakcı, güçlü ve usta bir şair. aynı zamanda iyi bir öğretmen. Kendisi ile tanışma şerefine erdiğim bir üstad.


ŞAİR Necati OCAKCI, aynı zamanda güzel taşlamalar yazar. Şairi kızdırmışlar. Bakın bu durumda  neler yazabiliyor:   

Bİr Kendİnİ Bİlmeze


Susmayı denedim, olmadı canım
Üçü beşe koydum, almadı canım
Doldurayım dedim, dolmadı canım
Bütünü eksiğe, daldırma emi? .

Bilmem ki ne idi, benimle kastın
Yargısız infazla, götürüp astın
Bence sen nasırlı, ayağa bastın
Vara yoğa kızıp, saldırma emi?

Gözüm yok ekmeğin, tuzun aşında
Hüvel baki yazar, mezar taşında
Birkaç tüyün kalmış, keleş başında
Onları da bana, yoldurma emi?

Kaybolup gitmişsin, duygu selinde
Sözün zehir olmuş, uzun dilinde
Zalim Haccac gibi, kılıç elinde
Ölmeden insanı, öldürme emi?

Köpüren su musun, kabından taşmış?
Rotilin bozulmuş, pusulan şaşmış
Duydum ki yaşın da, altmışı aşmış
Keserler başını, kaldırma emi?

Mermiyi namluya, basıp sürmeden
Düşünüp taşınıp, akıl yormadan
Elinle tutup da, gözün görmeden
Olmayan şeyleri, oldurma emi?

Vakti gelen horoz, erkenden öter
Ulan senin sözün, eterden beter
Bana; benim kendi, günahım yeter
Emanet canını, aldırma emi?

Necati kızdıysa, boşa kızmadı
Durduk yerden sana, destan yazmadı
Dostunun ardından, kuyu kazmadı
Davul, tokmak, zurna, çaldırma emi?
Vara yoğa kızıp, saldırma emi?

Necati Ocakcı
FETHİYE - ANTALYA

HAFTANIN ŞAİRİNİ TANIYALIM:
(ÜNAL ŞÖHRET DİRLİK, Miiliyet blog sayfasında şunları yazmış :)
http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx? BlogNo=128274

Antalya’dan nefis baskılı bir şiir kitabı geldi. Adı; Çakıl Taşları. Yazarı: Necati Ocakçı. Kitap 126 sayfa, I.hamur kağıda Ras-Mat Ofset tarafından basılmış, 2006.

Necati Ocakçı 1953 yılında Fethiye’nin Çaltılar Köyünde doğdu. İlk, orta ve lise öğrenimini Antalya’da tamamladıktan sonra Ankara Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi ve Yüksek Öğretmen Okulunu bitirdi.Halen öğretmenliğine Antalya Lisesinde devam ediyor.

Ocakçı; şiirle öğrencilik yıllarında tanıştığını, bu sevdanın sürüp gittiğini, bugünlere kadar geldiğini söylemektedir.Hece vezni ile yazdığı şiirlerinin ilki Antalya Lisesi için marş olarak yazılmış(üç kıta) :

Asırlık bir çınarsın, Türkiye’mde adın var
Adım adım yükseldi, adam oldu çocuklar
Eserindir başkanlar, valiler ve bakanlar

Yurdumun güneşisin, Akdeniz’in neşesi
Antalya’nın gür sesi, Antalya Lisesi.

Antalya İl Kültür ve Turizm Md. Yar. Halil Karaçam şöyle diyor:

“Necati Ocakçı, bu kitabıyla şiir dünyasına damgasını vuracak, gelecek yıllara, kültür sanat adına ışık tutacaktır.Ben şahsen onun milli kültürümüzün ve Türk Halk Edebiyatı’nın

Kalıcı bir ismi olacağına inanıyorum.

Değerli dostum, can arkadaşım Necati Ocakçı’ya bundan sonraki yazın hayatında başarılar dilerken sevgi ve saygılarımı sunarım.”
(http://uyeler.antoloji.com/necati-ocakci/hakkinda-yazilanlar/sayfa-2/)
  
NECATİ OCAKÇI’NIN ŞİİRLERİNDEN ÖRNEKLER:
BU TÜRKiYE HEPİMİZİN 

Kan akıttık, bu toprağa 
Rüya bizim, gerçek bizim 
Ormanından, tek yaprağa 
Bu Türkiye, hepimizin. 

Doğu bizim, batı bizim 
Koyun, keçi, atı, bizim 
Temel bizim, çatı bizim 
Bu Türkiye, hepimizin. 

Çerkez bizim, Zaza bizim 
Şehir bizim, kaza bizim 
Muhtar bizim, aza bizim 
Bu Türkiye hepimizin. 

Kürd'ü bizim, Türk'ü bizim 
Alevi'yle, Sünnî bizim 
Şarkı bizim, türkü bizim 
Bu Türkiye, hepimizin. 

Oğlumuzla, kızımızla 
Davul, zurna, sazımızla 
İthal müzik, cazımızla 
Bu Türkiye, hepimizin. 

Birlik helâl, nifak haram 
Dokundukça, kanar yaram 
Güller kokar, buram- buram 
Bu Türkiye, hepimizin. 

Birlik olup, çoğalalım 
Çalışalım, dağ olalım 
Ekip, dikip, bağ olalım 
Bu Türkiye, hepimizin. 

Kaldıralım, bu zilleti 
Atmalıyız, bu illeti 
Uyan büyük Türk Milleti 
Bu Türkiye, hepimizin. 

Bir tek elin, nesi vardır? 
İki elin, sesi vardır 
Atatürk'ten yâdigardır 
Bu Türkiye, hepimizin. 

Necati der uyanalım 
Sırtı; sırta, dayanalım 
Ay-Yıldız'la boyanalım 
Bu Türkiye, hepimizin. 

Salİh ya da Kör Talİh

Salih’ten, borcunu istedim bugün
“Valla arkadaşım, veremem! ” dedi
“Elde ne var ne yok, kaldı üç öğün
Sana yalan çıktım, veremem! ' dedi.

“Dedim; noldu gardaş, anlat bir hele? ”
Gözden akan yaşlar, dönmüştü sele
Sözünde yalan yok, özünde hîle
“Tövbelerim olsun, veremem! ” dedi.

“Bakkalın önünden, geçemez oldum
Kasap, manav derken, eridim soldum
Anla beni, bin bir, derde gark oldum
Nefesim kokuyor, veremem! ” dedi.

“Elektrik, su, yok, hepsi kesildi
Bağırdım, çığırdım, sesim kısıldı”.
Öfkeyle kolumdan, tuttu, asıldı
“Yemin billâh etti, veremem! ” dedi.

“Elimde fatura, tuttum sırayı
Kap-kaççılar kaptı, otuz lirayı
Koştum; şerefsizler, açtı arayı
“Benim şartel atık, veremem! ' dedi.

Aklını fıydırtmış, feleği şaşmış
Ağzından tükrükler, köpürüp taşmış
Dengesi bozulmuş, ayarı kaçmış
“Valla da, billâ da, veremem! ' dedi.

Yapıştı yakama, bırakmaz Salih
Sanki o iktidar, ben de muhalif
Ha Salih’ti adı, ha da kör talih
“Alış- veriş kesat, veremem! ' dedi.

“Yahu bırak beni, gideyim” dedim
Nerden rast geldi de, para istedim
Dövecek zannettim, patladı ödüm
“Sıkıştırma beni, veremem! ” dedi.

“Tamam be Salih’im, var git yoluna
Şen şakrak, bülbüller, konsun dalına
Ne zaman geçerse, paran eline
-O zaman verirsin”, “veremem! ” dedi.

Salih’in feryadı, yürek dağlıyor
Sulu sepken gibi, nasıl ağlıyor?
Dedi; “herkes benden çıkar sağlıyor”
Bıraktı yakamı, “veremem! ” dedi.

Necati dostunu; kırmadı, gitti
Alacak verecek, böylece bitti
En son Bakırköy’de, ziyaret etti
Salih gülüyordu, “veremem! ” dedi.

YARAMAZ ÖĞRENCİ
Öğrenci elinden, kalmışım naçar
Beni bile harcar, satar öğrenci
Hiç sebebi yokken, okuldan kaçar
Çırpındıkça dibe, batar öğrenci.

Arka sıralarda, dürtüşme başlar
Ufak tefek şeyden, sürtüşme başlar
İdareye kızar, okulu taşlar
Camları ateşe, tutar öğrenci.

Saç sakal uzar, etek kısalır
Derslerin çoğundan, kırık not alır
Gece üçte yatar, uykusuz kalır
Sıranın üstüne, yatar öğrenci.

Makyajdan da kakmaz, gelir kokulu
Bununda dilinde, pirsing sokulu
Karıştırır bir de, bütün okulu
Birbirine bile, katar öğrenci.

Çalışmaz dersine, konar hazıra
Güvenir Allah’a, ya da Hızır’a
Destanlaşır cepler, yazılır sıra
Kopyeyi istersin, yutar öğrenci.

Sus dersin susmaz, velvele yapar
İyi yolda gitmez, kötüye sapar
Seviyorum der de, aşkına tapar
Üstelik gaf yapar, sakar öğrenci.

Çöpü yere atar, duvarı yazar
Günde beşi bulur, yediği azar
Aman dikkat edin, değmesin nazar
Cevşen’i boynuna takar öğrenci.

Öğretmeni takmaz, dersleri takmaz
Lise üçe gelmiş, kerrâttan çakmaz
Coşkun sular gibi, çağlayıp akmaz
Kendi kendisini, yakar öğrenci.

Biraz Tulum Hayri, biraz da şaban
Güdük Nemci yine, tepiyor taban
Okulda yangın var, tütüyor duman
Helâda cigara, yakar öğrenci.

Son derste kendinden, geçer uyuklar
Saate bakar da, zili sayıklar
Rüya görür gölde, yüzer kayıklar
Dinleye, dinleye, bıkar öğrenci.

Necati’m geçmişi, yaşadın bu gün
Öğretmen gelmezse, yapardık düğün
Sanki, bir masaldan kesit, gördüğün
Sabreder, dişini sıkar öğrenci.
(http://www.genelhaberler.com/yazi_goster.php?id=1155)

GELECEKSEN GEL ARTIK
Beklettiğin yeter gayrı
Geleceksen gel artık gel!
İster sağlam, ister sayrı
Geleceksen gel artık gel!

Bekle bekle sabrım taştı
Hasretlik dağları aştı
Ne fırsatlar geldi geçti!
Geleceksen gel artık gel!

Gözüme baktıkça gözün
Çarpar yürek artar hüzün,
Böyle miydi senin sözün?
Geleceksen gel artık gel!

Kin ıslattı, ben kuruttum,
Kavgamız neydi, unuttum
Gül Baba’da dilek tuttum,
Geleceksen gel artık gel!

Kemiklerim kaval oldu,
Betim benzim attı, soldu
Dertli aşık saçın yoldu
Geleceksen gel artık gel!

Yetmez oldu kalem kağıt,
Ağlayarak yaktım ağıt,
Gam kederi sen de dağıt
Geleceksen gel artık gel!

Bahar geldi açtı çiçek,
Yavruladı, kuş, kurt, böcek
Daha ekin biçilecek
Geleceksen gel artık gel!

Sen de benim gibi kulsun,
Söz verdikse yerin bulsun
Nişan düğün sonra olsun
Geleceksen gel artık gel!

Necati’yim sözüm keskin
Yata yata oldum miskin
Hiçbir ilaç etmez teskin
Geleceksen gel artık gel!

Affeder Misin ?
Sormak için geldim, suçum ne diye
Önünde diz gelsem, affeder misin?
Kalbim; parça- parça, böldüm yediye
Dilim- dilim dilsem, affeder misin?

Çamurlu yollardan, zar- zor çıkarak
Evinin önünden, geçtim bakarak
Yaptığım çelengi, sana takarak
Hediyeler alsam, affeder misin?

Akan sel olsam da, bendimi aşsam
Köpürsem, çağlasam, çılgınca coşsam
Kayıp zamanlara, yeniden koşsam
Dağı taşı delsem, affeder misin?

Beni bırakıp da, çekip gitmeden
Kaybolan aşkımla, sevdam bitmeden
Sen- ben kaygusuyla, kavga etmeden
Aramızı bulsam, affeder misin?

Baştan sona kadar, suçumu bilsem
Yaptığımdan pişman, eriyip solsam
El peçe divanla, kapına gelsem
Saçlarımı yolsam, affeder misin?

Sarı darı gibi, yere saçılsam
Ustalar elinde, gömlek biçilsem
“Açıl susam açıl”, desen açılsam
Tebessümle gülsem, affeder misin?

Necati’nin özrü, çareler etmez
Kahreden ayrılık, hasretlik bitmez
Yalvarman, yakarman, diyorsan yetmez
Senin için ölsem, affeder misin?


Aşkın Kaderi
Katıksız aşkımın, sevda yüküne
Yıllarımı verdim, dermansız kaldım
Aşk ağacının, indim köküne
Söke- söke bittim, ormansız kaldım.

On derdin beşine, girdim çoğu kez
Acım teğet geçti, oldum hipotez
Bıkmadın mı daha, beni ez be ez
Yolunda başımı, taşlara çaldım.

Çengelleyip; astım gamı, kederi
Topladım, çıkardım, buymuş ederi
Alnımda tapulu, kötü kaderi
Sanki ben istedim, ben satın aldım?

Bilseydim, çevremde dönen oyunu
Kurbanlar ederdim, yüz bin koyunu
İçimde gölleşen, hasret suyunu
Yanıp yakılarak, çöllere saldım.

Necati neylesin, yazmışsa yazı
Artık fark etmiyor, çok ile azı
Kapanır secdeye, eder niyazı
Geceler bitince, uykuya daldım

Ben de Öğretmenim
Ömrü hep fırtına, rüzgârın gülü
Çocuk deryasında, yüzer öğretmen  de
Uygarlık yolunda, açılır dili
Leb demeden anlar, sezer öğretmen.

Ayrı bir asalet, ayrı bir gurur
Bilgiye düşmanı, kalemle vurur
Yorulmak bilmeden, ayakta durur
Elinde tebeşir, yazar öğretmen.

Türlü şekilleri, çizer tahtaya
Bu günün işini, koymaz haftaya
Gerekirse gider, Mardin, Kâhta’ya
Doğu- batı demez, gezer öğretmen.

Safsataya kanmaz, dibinden kürür
Ezbere konuşmaz, bilerek yürür
Körü- körünelik, onunla çürür
Cehaleti yıkar, ezer öğretmen.

Fark etmez ha Pazar, ha da Perşembe
Kar düşse de saça, yüzü pes- pembe
Anadır, babadır, rehberdir hem de
Türlü müşkülleri, çözer öğretmen.

Cumhuriyet bayrak; sancaktır, önde
İstikamet belli, göklerden yönde
Mürşîdi Atatürk; ilimde, fende
Hain oyunları, bozar öğretmen.

Rüşveti sevgidir, makamı kürsü
Yılmadan, bıkmadan, anlatır dersi
Yumruğu balyozdur, eritir örsü
Hak yolunda sanki, dozer öğretmen.

Başı yükseklerde, biner atına
Aşılar kültürü, vatan sathına
Arz-u hal’i yalnız, millet katına
Yeter ki olmasın, nazar öğretmen.

Öğretmen Necati, emekli oldu
Maziyi yaşadı, gözleri doldu
Bir tek yaşlılıkta, sınıfta kaldı
Asla kısalmaz da, uzar öğretmen
Gerçekleri görür, yazar öğretmen.

Beyaz Melekler
 “Bütün hemşirelere ithafen”
Hastane içinde, kuş gibi seker
Dertlilere, şifa tohumu eker
Dilleri; bal, kaymak, şeker mi şeker
Hastaların gülü, Beyaz Melekler.

İnce belli, nazik, kibar mı kibar
Herkesin yanında, görür itibar
Değeri; Altın, Gümüş, yada Kehribar
Has bahçe bülbülü, Beyaz Melekler.

İyilik yolunda, bitmez çabası
Beyaz giysileri, Cennet libası
Dertli hastaların; ana, babası
Sanki meltem yeli, Beyaz Melekler.

Doktorun emriyle, iğne vururlar
Hastanın başında, döner dururlar
Melek yüzlerinden, akıyor nurlar
Hızır, ermiş, veli, Beyaz Melekler.

Savaşta barışta, güzel vatanın
Türlü yaralarla, derde batanın
Beyaz yataklarda, hasta yatanın
Tutunacak dalı, Beyaz Melekler.

Azarı yese de, olmaz oralı
Yeminine sadık, bozmaz kuralı
Derdine bakmaz da, verir morali
Gönüllerin teli, Beyaz Melekler.

Her biri ezelden, gönül aşığı
Yemek için bile, tutar kaşığı
Bitmez gecelerin; umut ışığı,
Başı, gözü, beli, Beyaz Melekler.

Necati hepsine, teşekkür eder
Yaptığı hayırla, Cennet’e gider
Çekilen emekler, olmasın heder
Hastaların eli, Beyaz Melekler,
Hacı Bektaş Veli, Beyaz Melekler.

Bu Dedim
Onu ilk görünce, kaynadı canım
Halden dertten sora, “Adın ne! ” dedim?
“ Ya sen! ” dedi bana, oldukça hanım?
“Türlü derde deva… Sultan bu! ” dedim.

Güzellik de lâf mı, sanki periydi
On erkeğe bedel, sözün eriydi
Ne desem, ne yazsam, ona yeriydi
“Benziyordu aya… Sultan bu! ” dedim.

Gülüşü sınırlı, bakışı pekçe
Sanki kollarıma, taktı kelepçe
Gözleri maviydi, biraz da gökçe
“İşte güneş, hava… Sultan bu! ” dedim.

Karanlık gecemi, nur- gül eyledi
Sararmış yüzümü, bir gül eyledi
Söze nokta koydum, virgül eyledi
“İşte gerçek liva… Sultan bu! ” dedim.

Kargamış yaşımla, gelirken sona
Birden sarılmayı, düşündüm ona
İstedim dalıma, bülbüller kona
“İşte dantel, oya… Sultan bu! ” dedim.

Sohbet gemisinde, rotayı seçtik
Sevgi limanına, uğrayıp geçtik
Kevser havuzundan, suları içtik
“Sanki mermer, kaya... Sultan bu! ” dedim.

Gönül ayırmadı; fakir, zengini
Sonunda bulmuştu, dengi dengini
Necati kutladı, kendi kendini”
“İşte hamur, maya... Sultan bu! ” dedim.

Kitap İsteme ve Haberleşme Adresi:
TEL. 0546 217 88 97         CEP. 0506 541 69 70

KAYNAKLAR
1) OCAKÇI, Necati(Çakıl Taşları),126 sayfa, I.Hamur Kağıt, Ras-Mat Ofset,2006.Antalya
3) “http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=128274”
5) (http://www.gercekgundem.com/?c=20904

8) http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=128274)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder