11 Aralık 2016 Pazar

KAYSERİ’NİN ŞAHDAMARLARI ABİDE ŞAHSİYETLER, Abdullah Çağrı ELGÜN

ÜLKEM DEDİ, ÜLKÜM DEDİ, TÜRKLÜK HIRKASIN BÜRÜNDÜ
MAHMUTHAN OĞLU, NEVZAT  TÜRKTEN DİYE GÖRÜNDÜ
HAK BİLDİĞİ YOLDA  ŞAŞMADI, ROTASI BİR ÖMÜR BOYU,
CAMİİ KEBİRDİ, EN  SON DURAK, ARKASINDAN YÜRÜNDÜ,

 KAYSERİ’NİN ŞAHDAMARLARI ABİDE ŞAHSİYETLER:
                                                                 Abdullah Çağrı ELGÜN
“Bir siz dahi sizde görün benim sizde gördüğümü. Yunus EMRE”  diyebilen:
Bunlar: Mehmet KIZIKLI, Hasan Sami BOLAK, Dt.Halit ERKİLETLİOĞLU, Hüseyin CÖMERT, Mehmet ÇAYIRDAĞ, Mustafa ÖZTÜRK, Nevzat TÜRKTEN, Mehmet OKANDAN Alim GERÇEL’dir.
Bazı zamanlar sıkılırsınız, bunalırsınız, daralırsınız… Gideceğiniz, akıl danışacağınız, yardım alacağınız anneniz, babanız, ağabeyiniz, ablanız, en yakın arkadaşınız olur; fakat onlar sizin derdinize derman olamayınca, şehrin Mihenk Taşları, Seyreden Kutupları, Adak Taşları, Dua Tepeleri, yüz sürülen Türbeleri olur. İşte bu bahsettiklerim onlardandır.

Onlar şehrin dikili taşları, içinde huşu ile ibadet edilen kutsi camileri, yüz sürülen en ulvî secdegâhlarıdırlar. Bunlar: Mehmet KIZIKLI, Hasan Sami BOLAK, Dt.Halit ERKİLETLİOĞLU, Hüseyin CÖMERT, Mehmet ÇAYIRDAĞ, Mustafa ÖZTÜRK, Nevzat TÜRKTEN, Mehmet OKANDAN Alim GERÇEL’dir.


Şehri şehir yapan, şehri kuran, kültürü oturtturan, geçmişle bağ kuran, onu gençliğe aktaran, onun gençlik ve aydınlar tarafından özümsenmesine ve benimsenmesine vesile olan en yüce makamlardır. Ondan âlâ makam mevki, rütbe, şan ve şöhret yoktur. Bu rütbelerin en büyüğü, nişanların en şanlısı, makamların en yükseğidir.

Her kimse, istese de bu makama, bu rütbeye, bu nişana erişemez… Bu rütbeler kişilere verilmez. Bunlar bu rütbeleri, tekâmül ede ede, çalışa çalışa, kendini bu pota içinde erite erite erişirler…
Bunlar, Allah’ın her kuluna aynı gözle baka baka, yalnız kendilerini sevenleri değil; kendilerine düşman olanları da bağrına basarak, kendine gelenleri, Allah’ın yarattığı kul olarak sevip kucaklayanlardır.

Bunlar, kendine gelen her kişiyi güler yüzle karşılayıp, sıcak bir içecek, yemek, çay, çikolata, şeker ikram ederek,     “yaratılmışı severim, yaratandan ötürü”       düsturuyla hareket edenlerdir. Bunlar, kendine sığınan her kula yardıma koşan, karşılık beklemeden veren, verdiklerinin ardını düşmeyen yüce görevliler, asil kahramanlardır.
Mustafa ÖZTÜRK

Bunlar, almadan vermeyi ve fedakarlığı hayatının bir parçası olarak kabul etmiş, hep kendinden bir şeyler vere vere;  ve   “veren el, alan elden üstündür”      inancını, kendisine prensip edinerek bu verme kazanının ateşinde pişe pişe olgunlaşmış, alperenlerdir.

Onlar, ülkelerin, şehirlerin ana yoları, bulvarları, caddeleri, meydanları, Camileri, Mescitleri yüz sürülen, medet umulan, yardım alınan, himmet umulan Evliyaları, Enbiyaları, Yedileri, Kırklarıdırlar.

Onlar, ülkelerin heyecanlarını millî hasletlerini geleceğe taşıyan diri ve canlı tutan, saadet gibi şan ve şerefi de dışarıdan beklemeyen; etrafında alkış tufanları olmadığında üzülmeyen yalnız içlerindeki sese inanarak yaptıklarının doğruluğuna “Aferin!.” diyen; hakiki nişanın göğsün dışına değil; içine takıldığını bilen; isimsiz kahramanlar, kutsî kişiler, ülkelerin sanat güneşleridirler. Bunlar Şehrimizin ülkemizin ve insanlığın medarı iftiharları, her köşeye heykelleri dikilecek abide şahsiyetleridirler.
Bunları bu makamdan kimseler indiremez; çünkü başbakan, cumhurbaşkanı bakan, milletvekili, müsteşar değillerdir… İçinde bulundukları ulaşılmaz makamlar, bunların başkalarının gidip görmeye alıştıkları kalıcı  ziyaretgahlarıdır. Onlara bu hakkını çalışmalarının bir karşılığı olarak Tanrı verir ve ancak Tanrı alır…

Hüseyin CÖMERT
Bunlar: Mehmet KIZIKLI, Hasan Sami BOLAK, Dt.Halit ERKİLETLİOĞLU, Hüseyin CÖMERT, Mehmet ÇAYIRDAĞ, Mustafa ÖZTÜRK, Nevzat TÜRKTEN, Mehmet OKANDAN Alim GERÇEL’dir.
 
 “Çalış öz halkının işine yara;
Giyinsin amalinden dünya zerhara,
Hizmet etmek sayılır erkeklikten nişane,
Halkına hizmet etmek şereftir her insana
Nizami Genceli”

Halkına hizmet şereflerin en büyüğüdür. Halka hizmet Allah’a Hakk’ka hizmettir. Hayatlarının son demlerini de yatarak değil çalışarak, öğrenerek, araştırarak ve halkının her kesimini eğiterek geçiren, bu uğurda emek sarf eden, alın teri döken, bu abide şahsiyetlere gereken değeri verebildik mi? 
Onları yaşarken huzurlu ve mutlu kılabildik mi?.. 

“Bir yiğit, kırk yılda meydana gelir.” derler. Böyle şahsiyetlere bizler yaşarlarken değer vermez isek, bu değerde yeni şahsiyetler yetiştirebilir miyiz?..
Bu abide şahsiyetlerin Kayseri gibi bir şehirde olması, büyük bir şanstır. Bunlar Kayserinin medarı iftiharıdırlar. Her birinin ayrı bir hüneri, ayrı bir cevheri ve ayrı ayrı marifeti vardır ki bir memlekette böyle şahsiyetleri görmemezlikten gelirsen, o memleket iflah olmaz…Toprakta bitki yeşermez, denizde ürün olmaz, o memlekette kış kış olmaz; bahar bahar olmaz…

Mehmet KIZIKLI
Bunlar aynı teknenin başka başka mayalarla  yoğururmuş, hamurlanmış, pişirilmiş; fakat farklı farklı tatları ve lezzetleridir.   Her biri kendi sahasında yapmaları gerekeni fazlasıyla yapmışlardır. Bu şahsiyetler imrenilesi çabayı, ÜLKÜYE, ÜLKEYE, MİLLETE, VATANA, İNSANLIĞA ADANMIŞ KOCA BİR ÖMRÜ, ulvî bir gaye ile ŞEREFLE ve ŞANLA ALINLARININ AK YÜZÜ ile TAŞIYA TAŞIYA TAMAMLAMAK üzereler…
Kayseri Üniversitelerinde en yüksek rütbeli profesörünü yetiştiren onlardır. İş adamlarına ufuk veren onlardır. İşsize, iş imkanı sağlayan onlardır. Üniversitelerin kurulmasında emekleri, katkıları ve payları onlardır. Onlar imrenilesi, heves edilesi, gıptayla ve sevgiyle bakılarak tavsiye edilecek idollerdir Bunlar: Mehmet KIZIKLI, Hasan Sami BOLAK, Dt.Halit ERKİLETLİOĞLU, Hüseyin CÖMERT, Mehmet ÇAYIRDAĞ, Mustafa ÖZTÜRK, Nevzat TÜRKTEN, Mehmet OKANDAN Alim GERÇEL’dir.
Alim GERÇEL, Mehmet OKANDAN
Ben 13-14 yaşında tanıştım bu dediğim Kayseri’yi harman eden yiğitlerle. Onlarla hayallerim şekillendi, kültürüm enginleşti, ummanlaştı, zenginleşti. Nezaketim onlarla arttı, zevkim onlarla inceldi, güzelleşti, onlar zihnimi bilediler, zekamı keskinleştirdiler, ülkümü belirginleştirdiler. Ben onları babam kadar sevdim. Babam kadar, ağabeyim kadar saygı duydum. Onlar bana bakıp yokladılar, ham idim tokladılar, Onlara baktım, ruhum güzelleşti, bakışlarım renklendi, hafızam şekillendi.
Onlara baktım, ruhum güzelleşti, onları gördüm bakışlarım renklendi, onlarla beraber oldum hafızam şekillendi, sohbet ettim gönlüm, gözüm açılıp teskin oldu, sakinleşti huzur buldum…
Ben, güzel bakmayı, güzel görmeyi, güzeli sevmeyi,  umut dolu olmayı, ülkemi ve ülkümü sevmeyi onlardan öğrendim. Onların öğrettikleri ile şekillendi kafam ve vücudum. Umutlarım onların bilgisinde yeşerdi ve büyüdü. Ben ülkemin gençlerinin yetişmesinde katkısı olan bu Abide şahsiyetlerin hepsine hayranım…

Hasan Sami BOLAK
Güzel bakmayı, güzel görmeyi, güzeli tercih etmeyi umut dolu olmayı, ülkemi ve ülkümü sevmeyi bana onlar öğretti. Onların örnek davranış ve güzel hasletleriyle şekillendi bedenim onların bilgisiyle enginleşti düşüncelerim. Yarınlara umutla bakmayı biz onlardan öğrendik. Dosta dost gibi bakmayı, düşmanı bağrına basacak kadar alçak gönüllü olmayı, biz onlardan öğrendik. Biz ülkemizin gençliğinin yetişmesinde emeği, göz nuru ve alın teri olan bu Abide şahsiyetlerin hepsine hayranız.

Gecesini, gündüzünü sadece memlekete, memleket evlatlarına, memleket insanlarına hizmette arayan, onları karşılık beklemeden seven, insan sevgisiyle dolu bu yürekleri sevdik.
Herkes, yavuklusunun dizinde, koynunda yatarken, irşat için seminer seminer dolaşan, kütüphane kütüphane adımlayıp, araştıran el değmemiş tozlu raflardan en eski bilgileri tarayarak ortaya çıkaran, ilme, medeniyete ve geçmişten geleceğe ışık tutan bu, adsız kahramanları sevdim. Bunlar: Mehmet KIZIKLI, Hasan Sami BOLAK, Dt.Halit ERKİLETLİOĞLU, Hüseyin CÖMERT, Mehmet ÇAYIRDAĞ, Mustafa ÖZTÜRK, Nevzat TÜRKTEN, Mehmet OKANDAN Alim GERÇEL’dir.
Mehmet OKANDAN
Bence bu şehir bu Abide şahsiyetlerin heykelini toplu olarak bir yerlere dikmeli ve bu heykellerin yanına konulacak platin veya altın kaplamalı bir levhada kısa hayatları ve ülkesinin insanları için adanmış bir ömrün, geçirilişini şeref harfleriyle donatılmalı… Bunlar henüz hayattayken sırtları sıvazlanmalı, yüzlerini güldürmeli…
Talas’ın yüksekçe bir yerinde veya Erciyes’te adlarına tapulanmış birer villa, çalışma ve dinlenme evleri tahsis edilmeli. Altlarına son model araba ve emirlerine birer şoför tahsis edilmeli; ve bu ev son model bilgisayar ve elektronik cihazlar ile donatılmalıdır. 
Üniversitelerimiz ve halkın da katılımının sağlandığı yapılacak büyük bir törenle bunlara, profesörlük, hatta ordünaryüz profesörlük ünvanı vermeli. Ülkemizin TBMM Salonu ve şehrimizin Belediye Meclis salonunda, her daim bir çalışma, danışma odaları bulunmalı ki Başkanlar, vekiller gelip bilgilensinler… Fikir alışverişleri yapılsın… Halkın hislerine tercüman olmak babından kısa sohbetlerde bulunabilsinler.
Mehmet ÇAYIRDAĞ
TBMM ve Belediye Meclislerinde daimi odalarının bulunması çarçabuk alınabilecek bir kararla olabilecek bir iştir. Bundan, sadece vekiller değil, millet de istifade edecektir. 
Bunlar: Mehmet KIZIKLI, Hasan Sami BOLAK, Dt.Halit ERKİLETLİOĞLU, Hüseyin CÖMERT, Mehmet ÇAYIRDAĞ, Mustafa ÖZTÜRK, Nevzat TÜRKTEN, Mehmet OKANDAN Alim GERÇEL’dir.

İlgililere duyurulur. 


“Yaşayana verilen bir tek gül, ölüye verilen tantanalı çelenklerden çok daha kıymetlidir.”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder